Mevlevîliğin ilk dönemlerinden sonra geleneğin kent kültürü içerisinde gelişim göstermesi sebebiyle, ayin ritüelinin dikkat çeken yönlerinin bir şekilde popülerleştiğini ifade eden Güray, kent kültürü içerisinde varlık gösteren Mevlevîlikte, müzisyen ve bestecilerin isminin ön plana çıkmasını bu kültürün bir getirişi olarak değerlendirmiştir.
Diğer bir taraftan Mevlevîliğin her döneminde ayin faaliyetlerinin gösterişli ve popüler öğeleri barındırdığını açıklayan Güray (Kişisel Görüşme, 07.07.2015) bu anlayışın sadece günümüz için geçerli olmadığını ifade etmiştir. Osmanlı döneminde de uzun yıllar Konya' daki törenler her zaman aynı zamanda görsel açıdan da çekici olan ve insanların sırf o törenleri seyretmek için Konya'ya gittiği bir beldeydi.
Dolayısıyla yani Mevleviliğin her döneminde bir şekilde özellikle oradaki dinî zikrin görsel açıdan ihtişamıyla orantılı olan bir çekiciliği var. Bu çekicilik maselef pek çok durumda da turistik bir kaygıyı da yanında getiriyor. Günümüzde Şeb-i Arus'un maneviyatı destekleyen bir atmosferi yansıttığını ancak ortada bir zikir olmadığını ifade eden Güray, sergilenen bu ritüeli Türk müzik kültürünün önemli bir parçası olarak değerlendirmiştir.
Dolayısıyla Şeb-i Arus, hem bestecilik ve icra özellikleriyle açısından hem de Türk müzik kültürünün önemli bir örneği olan ayin geleneği açısından müzisyenleri cezbeder. Bu nedenle Konya'daki törende müzisyen olarak yer alabilmenin önemsenen ve değer verilen bir durum olduğunu Güray (Kişisel Görüşme, 07.07.2015) şu şekilde açıklamıştır:
Konya'daki törenlerde yer almak için kendileri istekli oluyor zaten. Hani bu da neyzenler için orada önemli. Çünkü Neyzenlik makamı farklı orada. Onun dışındaki icracılar da kanun, kemençe ve diğer sazlardaki icracılar da kendileri gönüllü oluyor yani orada yer almak böylesi bir dinî bir altyapısı da olan ama aynı zamanda müzikal olarak ta bir zirveyi ifade eden bir platformda yer almak onlar açısından müzikal olarak da güzel bir tezahür.
Güzel bir sonuç ya da güzel bir aşama taşıyor belki de. Buna önem verdiklerini görüyorum ben. Yani dinî olarak orada olmaya önem verdikleri kadar müzik olarak da orada kendileri çalgılarıyla olmaya önem veriyorlar. Bunu hissedebiliyorum. Ama tabi burada şunu göz ardı etmemek lazım pek çok kişide de hani onu hissedebiliyorum orada yer alan pek çok kişi müzikal çekiciliği bir yana hakikaten oradaki ulvi ortamdan keyif alıyor.
Şeb-i Arus'u müzisyenlerin perspektifiyle değerlendiren Güray'ın yanı sıra icracıların niteliğine yönelik değerlendirme yapan Elif Bilge Kurtuldu, saygın ve değer gören bir neyzen olan Niyazi Sayın'ın Şeb-i Arus'a katılmasının geleneğe olan saygısı ve hürmetiyle ilişkili olduğunu açıklamıştır. Kurtuldu, "Bu insan Kani Karaca'ya refakat etmiş bir insan.
Bir de bugün refakat edilenlere bakın. Müzikal açıdan. Eşlik edilecek değil. Refakat edilecek değil" (Elif Bilge Kurtuldu, Kişisel Görüşme, 05.11.2015 ifadeleriyle icra kapasitesinin günümüzde geçmişe göre daha düşük bir seviyede olduğunu vurgulamıştır.
Hem ayin müziğinin icrasında hem de tariki olarak sergilenen ayinde yanlışlıklar olduğunu ifade eden bir başka görüşme kişisi Süleyman Erguner "Oradaki yanlışlıklar ve eksiklerle dolu olan ayinin doğru olduğu zannediliyor (Süleyman Erguner, Kişisel Görüşme, 27.08.2015) ifadeleriyle yapılan uygulamaları tasdiklemediğini belirtmiştir.
Konunun daha kapsamlı değerlendirilebilmesi için hem izleyici görüşleri hem de izleyiciye yönelik görüşler önem taşır. Bu doğrultuda iki görüş biçimi ön plana çıkmıştır. İlki izleyici kitlesinin Şeb-i Arus'a yönelik bilgi sahibi olmamasından kaynaklandığı iddia edilen uygunsuz durumlardır.
İkincisi de izleyicilere yöneltilen sorulara verilen cevaplar doğrultusunda yapılan değerlendirmelerdir. İzleyicilerin ayin basamaklarının anlamını bilerek ya da öğrenerek gelmemesi ve ayini dinî bir ritüelden ziyade bir gösteriymiş gibi izlemesi, bazı görüşme kişileri tarafından dikkat çekilen bir konudur.