Bu yazı sadece meraklısı içindir…
On bir yol arkadaşı bir Cuma vakti, hayatın ve ölümün sahibine divan durmak için yürüdü.
Süleymaniyeden ayrılırken mihmandarımız Erol Erdoğan “VEFA” vaktidir diye sesleniyor.Bizlerede davete icabet etmek düşüyordu. Süleymaniye’den Vefa’ya Arnavut kaldırımlarını arşınlarken şeyh Vefa’ya kavuşmak nasib oldu. İstanbul Sur içinin tarihi yarımadasında, Allah’ın ben günahkar kuluna masib ettiği bir lütuftur bu. Vefa Lisesi, Vefa Spor kulübü ve Vefa Bozacısı ilk akla geliverenler olurken bize ötelerden şeyh vefayı ve bu divanı nasib eden Allah’a hamd olsun. Huzurdaydık çünkü niyetimiz bir semti tanımak ve tanıtmaktan çok ötelerde bir kelimeyi anlamanın derdindeydik. İstanbul’un manevi mimarlarından Vefa’nın ayak izlerinde ve faniliğinde ebediyete dair izlerin takipçisiydik.
Şu an bulunduğum bu önemli merkezde nice alim, kudretli devlet erkanı ilim meclislerine katılarak eğitim aldı. Sadece bir medrese değilde burası. Bir yardımlaşma merkezi, yolcular için misafirhane, yoksulların doyduğu aşevi. Dertlilerin derman aradığı şifahane ve ötelere açılan kapıların eşiğiydi. Yanıbaşımda Halil Demir ve Ağah’la aynı havayı soluyor dualarda buluşuyorduk. “Edeple gelen lütufla gider” desturuyla nasibimizi umarak ayrılıyorduk.
Sohbete dalmışız ekibimizin leblebili salepleri yudumladığı tarihi Vefa Bozacısını farkedemeden soluğu Vefa Spor kulübü önünde almışız. Bir U dönüşü yaparak ekibimize dahil olduk. Vefa Bozacısında o tarihi mistik kokuyu ve geçmişin izlerini bire bir yaşama fırsatı bulabilirsiniz. Damak lezzetinize hitah eder yada etmez ama geçmişin hatırına bu değeri yerinde yaşamanız ve yaşatmanızı tavsiye ederim.
Payitahttan payitahta bir umuttur yolculuğumuz. Yol hikayesi sevenler için yaşamaya ve paylaşmaya devam edeceğiz.