1925 yılında tekke ve tarikatların kapatılmasıyla birlikte, XX. yüzyılın ilk yarısında mevlevî mûsikîsi XIX. asra göre tabiî olarak bir şekilde gerileme kaydetmiştir. 1950 senesine kadar yapılmayan bu mukabeleler, 1950 senesinden itibâren Mevlânâ'yı anma törenlerinde yeniden gerçekleştirilmiştir.
Bu yüzyılda bestelenen mevlevî âyinlerinden tesbit ettiklerimiz şunlardır:
“Rauf Yektâ Bey (ö. 1935) yegâh; Ahmed Avni Konuk (ö. 1938) bûselik- aşîrân, dilkeşîde, rûy-i ırak; Kâzım Uz (ö. 1938) sultân-ı yegâh; Zekâîzâde Ahmed Irsoy (ö. 1943) bayâtî-bûselik, müstear; Râkım Elkutlu (ö. 1948) karcığar; Hüseyin Sâdeddin Arel (ö. 1955) 47 makamdan 51 âyin; Refik Fersan (ö. 1965) selmek; Sadettin Heper (ö. 1980) hisar-bûselik; Kemal Batanay (ö. 1981) nikriz; Doğan Ergin (ö. 1998) ferahnâk-aşîrân; Cinuçen Tanrıkorur (ö. 2000) bayâtî-arabân; Alaeddîn Yavaşça (d. 1927) segâh; Erol Sayan (d. 1936) eviç; Fatih Salgar (d. 1954) hicaz; Necdet Tanlak, neveser; Zeki Atkoşar, acem-kürdî; İsmet Doğru, sûzinâk, hicaz (Tanrıkorur, 2003, s.126-129).”
Bu âyinlerin kırkbir adedi, ilk dönemde Rauf Yektâ Bey'in başkanlığını yaptığı, Zekâîzâde Ahmed Irsoy, Suphi Ezgi, Ali Rifat Çağatay ve Mesud Cemil Bey'den oluşan İstanbul Konservatuarı Neşriyâtı Tarihî Türk
Mûsikîsi Eserleri Tasnif ve Tesbit Heyeti tarafından notaya alınarak 19341939 tarihleri arasında İstanbul'da yayımlanmıştır.
Bunun dışında Sadettin Heper tarafından, Konya Turizm Derneği neşriyatı arasında, kırkbeş aded âyin, Ziyâ Akyiğit'in nota yazımıyla yayımlanmıştır (Konya 1979). İstanbul Konservatuarı Neşriyâtı'nda bulunmayan Bolâhenk Nuri Bey'in karcığar, Ahmed Avni Konuk'un rûy-i ırak, Kemal Batanay'ın nikriz, Sadettin Heper'in hisar-bûselik âyinleri bu yayımda yer almaktadır (Heper, 1979, s.389, 473, 509, 522). Ancak bu her iki neşriyâtta büyük farklılıklar mevcut olduğunu burada zikretmek gerekir.
3. MEVLEVÎ ÂYİNİ İCRASI
Mukâbele adı verilen âyîn-i şerîflerin son şekli şöyledir:
Meydancı Dede'nin "Buyurun Yâ hû" seslenişiyle çağrılan dedeler ile öteki mevlevîler teker teker baş kesip selam vererek sağ ayakla, eşiğe basmadan semâhâneye girerler, görev ve rütbelerine göre yerlerini alarak, ayakta beklerler. Âyini icra edecek olan mutrıb heyeti de yerini alır. Herkes sağ ayak başparmakları sol ayak başparmağının üzerinde, yâni ayakları mühürlü denen durumda ve sol eli ile sağ omuzunu, sağ eliyle de sol omuzunu tutarak ayakta şeyhi bekler. Bu duruşa "niyaz vaziyeti" adı verilir.
Şeyh sağ arkasındaki meydancı ile semâhâneye girip, selam verdiğinde herkes aynı biçimde selama cevap verir. Şeyh, postuna geçince namaz başlar ve "Fâtiha" ile sona erer. Namaz safları bozulunca, yüzler mesnevî kürsüsüne dönük vaziyette yeni bir yerleşim düzenine çevrilir. Şeyh veya mesnevîhân kürsüye çıkınca herkes yer öperek bulunduğu yere oturur. Şerh edilecek beyitler okunduktan sonra şerhe başlanır. Şerh bitince mutrıb heyetinden biri Kur'ân'dan kısa bir bölüm okur, onu Post duasından sonra okunan "Fâtihâ" izler. Şeyh kürsüden inerken, herkes yeri öpüp ayağa kalkar, kıbleye göre semâhânenin sağında yerini alır (İnançer, 1994 s.420-421).
Bütün tarîkat âyinleri, salavât ile başlar, Mevlevî âyini de bir duâ, salavât olması sebebiyle Na't-ı Mevlânâ ile başlar. Na't bitince, kudümzenbaşının kudüme birkaç darbe vurmasıyla, neyzenbaşı veya onun görevlendirdiği bir neyzen tarafından "baş taksim" yahut "post taksimi" adıyla okunacak âyinin makamında yapılan uzunca bir giriş taksiminin ardından kudümzenbaşının kudüme vurduğu ilk darb ile peşrev icrası başlar. Bu ilk darb ile şeyh ve semâzenler ellerini hızlıca yere vurup hafif sesle "Allah" diyerek ayağa kalkarlar, buna "darb-ı celâl" denir.