Semâ' edenlere semâzen denir. Semâzenlerin üzerinde tennûre (geniş etekli beyaz elbise), bellerinde "elif lâm" denilen kuşak, arkalarında nimten (mintan), üzerlerinde "güldeste" denilen kolsuz ve yakasız ceket, başlarında "sikke" bulunur (Eraydın, 1997, s.362).
Mukabele, ihyâ geceleri denen kandil geceleri, Ramazan ve Kurban bayramlarının arife günlerinin akşamları ve bayram geceleriyle hilafet törenlerinde icra edilirdi. Gündüzleri öğle namazından sonra, geceleri de yatsı namazından sonra mukabele yapılırdı.
Her tekkenin ayrı mukabele günleri vardı. İstanbul Mevlevîhânelerin de mukabele şu günlerde yapılırdı: cuma, Galata (Kulekapısı); cumartesi, Üsküdar; pazar, Kasımpaşa; pazartesi, Ye- nikapı; salı, Galata; çarşamba, Beşiktaş (Bahariye); perşembe, Yenikapı (Gölpınarlı, 1983, s.371).
2. MEVLEVÎ ÂYİNLERİNİN TARİHİ GELİŞİMİ
Mukabele esnasında icrâ edilen mûsikî eserlerinin en eskileri penç- gâh, dügâh ve hüseynî makamlarında beste-i kadîm adı verilen üç âyin-i şeriftir. Bu eserlerin bestekârları bilinmemekte ise de XV. veyâ XVI. yüzyıllara ait oldukları düşünülmektedir.
XVII. asırda Köçek Derviş Mustafa Dede'nin bayâtî âyini bu devir¬de bestelenmiş tek âyin olup bestekârı bilinen ilk âyin olması sebebiyle ayrı bir öneme sahiptir.
XVIII. yüzyılda âyinlerin sayısında artış gözlenmektedir. Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi (ö. 1711-1712)'nin segâh âyini bu asırda bestelenmiş ilk âyindir. Sonraki yıllarda Kutbünnâyî Osman Dede (ö. 1729) rast, uşşak, çargâh ve hicaz makamında dört âyin bestelemiştir. Ancak hicaz âyininin üçüncü selâmının yürük semâî usûlüyle başlayan kısmından sonrası kaybolmuştur.
III. Selim'in musâhiblerinden Vardakosta Ahmed Ağa (ö. 1794) da dönemin önemli şahsiyetlerindendir. Bestekâra ait hicaz, nihâvend ve sabâ âyinlerinden sonuncusu günümüze ulaşamamıştır. Bu yüzyılda bes¬telenen diğer âyinler Bursalı Âmâ Mehmed Sâdık Efendi (ö. 1780-1790)'nin bestenigâr; Abdürrahim Şeydâ Dede (ö. 1800)'nin ırak, hicâzeyn, ısfahan; Hâfız Ali Dede (ö. 1800)'nin nühüft âyinleridir. Bunlardan Abdürrahim Şeydâ Dede'nin hicâzeyn, ısfahan; Hâfız Ali Dede'nin nühüft âyinleri za¬manımıza ulaşamamıştır.
XIX. yüzyılda mevlevî mûsikîsinde çok önemli bir gelişme olmuş¬tur. Bu gelişmede devrin iki mûsikîşinas padişahı, III. Selim ve II. Mahmud'un büyük etkileri göz ardı edilmemelidir. Mevlevî mûsikîşinasları- nın klâsik mûsikîmizin hemen her dalında hizmet verdikleri bilinmektedir.
Bu dönemde başta Abdülbâkî Nâsır Dede olmak üzere, Mehmed Celâleddin ve Hüseyin Fahreddin Dede gibi bestekârlar mûsikî nazariyatı konusunda da çalışmalar yaparak kendilerinden sonraki araştırmacılara ışık tutmuşlardır. Hamâmîzâde İsmâil Dede ve Zekâî Dede gibi iki büyük sanatkârın da mûsi¬kîmizin diğer formlarında erişilmez eserler verdiklerini unutmamak gerekir.
Bu dönemde bestelenen âyinler ve bestekârlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
III. Selim (ö. 1808) sûzidilârâ; Abdülbâkî Nâsır Dede (ö. 1820) acem- bûselik, ısfahan (kayıp); Derviş Abdülkerim Dede (ö. 1820) yegâh (kayıp); Abdürrahîm Künhî Dede (ö. 1831) hicaz, nühüft (kayıp); Hamâmîzâde İsmâ- il Dede (ö. 1846) bestenigâr, ferahfezâ, hüzzam, ısfahan (kayıp), nevâ, sabâ, sabâ-bûselik, şevkutarab; Mustafa Nakşî Dede (ö. 1854) şeddiarabân; Hâşim Bey (ö.1868) sûzinâk (kayıp), şehnaz (kayıp); İsmet Ağa (ö. 1870) ısfahan (kayıp), müstear (kayıp), rahatfezâ (kayıp);
Ârif Hikmetî Dede (ö. 1874) mâhur (kayıp); Mustafa Câzim (ö. 1875) hicazkâr (kayıp); Kâmil Dede (ö. 1875) yegâh (kayıp); Selânikli Necib Dede (ö. 1883) sûzidil (kayıp),sûzinâk; Müezzinbaşı Rifat Bey (ö. 1888) ferahnâk, neveser; Neyzen Sâlih Dede (ö. 1888) şeddiarabân (kayıp), Hacı Fâik Bey (ö. 1891) dügâh (kayıp), yegâh (kayıp); Ali Aşkî Bey (ö. 1892) hüseynî-aşîrân (kayıp);
Zekâî Dede (ö. 1897) ısfahan, mâye, sabâ zemzeme, sûzidil, sûzinâk; Ahmed Hüsâmeddin Dede (ö. 1900) râhatülervâh; Mehmed Celâleddin Dede (ö. 1908) dügâh; Yahya Efendi dergâhı zâkirbaşısı, ısfahan (kayıp); Uzun Arap Ali, kürdîlihi- cazkâr (kayıp); Bolâhenk Nuri Bey (ö. 1910) bûselik, karcığar; Hüseyin Fahreddin Dede (ö. 1911) acemaşîran; Musullu Hâfız Osman (ö. 1918) Hüseynî (kayıp).