Semâ' törenlerinin tekkelerde icra edilmeye başlamasıyla tekkelerde semâhâneler inşa edilmiş, buralarda belirli zamanlarda yapılan semâ' törenlerini izlemek üzere özellikle büyük şehirlerdeki Mevlevîhânelere halktan ve devlet erkânından gelenler çoğalmıştır (Küçük, 2006, s.51).
Semâhâne, ceviz tahtalarıyla döşenmiş, tahtaların araları tamamıyla bitişik, geniş dairevî bir yerdir. Tahtalar semâ' edildiğinden âdeta cilâlı bir hâle gelmiştir. Tekkenin, ayrı bir yapısı olan semâhâneye "cümle kapısı" denen dış kapıdan girilir.
Bu kapının iç tarafında, sağ yanda ayakkabıların konmasına mahsus raflar vardır. Sol tarafta, aşağıda, ziyaretçilere ayrılan yerin üstünde, pek de geniş olmayan, önü parmaklıklı bir yere çıkılır. Burada âyinin ses ve saz icracıları (mutrıb) bulunur. Merdivenle çıkılan bu kısmın cephesi, semâhâneye bakar. Buraya, mûsikî âletleri çalanların yeri anlamına gelen, "mutrıbhâne" denir.
Semâhânenin çevresi, parmaklıkla ayrılmıştır. Burası orta kısma göre dardır. Bu kısım, "züvvâr", yâni ziyaretçiler denen ve kimi vecd ve hâl elde etmeye gelen Mevlevîliği seven veya bu yolu merak eden, âyine, müziğe düşkün olan kişilere mahsustur. Semâhânenin tam cephesinde, züvvâr kısmında mihrap, cepheye göre sağında da minber vardır.
Sol tarafta, aynı çatı altında ve semâhâneden, tavana yaklaşan parmaklıkla ayrılmış bir kısımda, dergâhın ilk şeyhinin ve gelip geçen diğer şeyhlerin türbesi vardır. Türbenin karşı tarafında, çok defa semâhânenin sağ köşesinde "Mesnevî kürsüsü" bulunur. Mihrabın hizasında ve semâhânenin tam cephesinde, şeyh postu serilidir.
Şeyh postunun ucundan, semâhâneye girilen kapının ortasına kadar uzandığı farzedilen çizgiye "hatt-ı istivâ" denir ve bu çizgiye basılmaz. Şeyh postu, tam bu çizginin ortasına ve ucu kapıya gelmek üzere serilir (Gölpınarlı, 2006, s.91-92).
Mutrıb heyeti, neyzen, kudümzen, na'thân, çengî, rebâbî ve âyinhândan meydana gelmiştir. Neyzen ve kudümzenbaşı bu topluluğun yöneticileridir (Eraydın, 1997, s.362). Mevlânâ zamanında semâ' esnasında bilhassa rebâb çalındığı söylenir
.
Bununla beraber ney de mevcuttur. Hatta Mevlânâ'nın kutb-i nâyî denilen, Hamza adında bir neyzeni de vardı; sonradan her devirde en meşhur ve üstâd neyzene de bu ad verilmiştir. Mevlevî mukâbelesi son şeklini aldıktan sonra zamanla mutrıba ud, keman, santur, tanbur, kemençe, girift, hattâ piyano ve viyolonsel bile girmiştir (Gölpınarlı, 1983, s.455). Bu sazlarla birlikte âyini okuyan kişilere de âyinhân adı verilir.