500. O, İsâ'nın bir renkte oluşundan koku almamıştı. O, İsâ küpünün mizacından huy kapmamıştı.
Yüz renkli elbise, İsâ'nın sâf küpünden saba rüzgârı gibi sade ve lâtif bir hale gelir, tek bir renge boyanırdı.
Birlikteki bu tek renklilik, insana usanç ve sıkıntı veren tek renklilik değildir.
Belki o tek renk deniz gibidir, ona dalanlar da balık gibi hayat ve neşe içindedirler.
Karada gerçi binlerce renk var, ama balıkların kurulukla cengi var!
Misal olarak söylenen balık kimdir, deniz nedir ki yüce ve ulu padişah, ona benzesin!
505. Varlık âlemindeki yüz binlerce denizler ve balıklar, o ikram ve ihsan huzurunda secde ederler.
Nice ihsan yağmuru yağdı da deniz, inciler saçıcı bir hale geldi.
Nice kerem güneşi nur saçtı da bulut ve deniz, cömertlik öğrendi.
Suya ve toprağa zatının ışığı vurdu da o sebeple yeryüzü, tane ve tohum kabul eder oldu.
Toprak emindir; ona her ne ekersen ihanet görmeksizin onun cinsini toplar, devşirirsin.
510. Toprak bu eminliği o eminlikten bulmuştur, çünkü adalet güneşi ona nur saçmıştır. İlkbahar, Hak fermanı getirmedikçe, toprak sırrını nice açığa vurur?
O, öyle bir cömert ve vericidir ki bu haberleri, bu eminliği ve bu doğruluğu bir cemada , kuru yeryüzüne vermiştir. Fâzıl ve ihsanı, kuru toprağı haberdar eder, kahır ve celâli de akıllı insanları kör eyler. Canda, gönülde o coşmaya takat yoktur. Kime söyliyeyim? Cihanda bir tek kulak yok!
515. Nerede bir kulak varsa; onun yüzünden, göz oldu. Nerede bir taş varsa; onun lûtfiyle yeşim taşına döndü. Kimyayı meydana getiren o dur, kimya ne oluyor ki? Mucize bağışlayıcıdır, simya ne oluyor ki? Benim bu öğüşüm, öğmeyi terk etmenin ta kendisidir; çünkü bu öğüş, varlık delilidir, varlık ise hatadır. Onun varlığına karşı yok olmak gerektir: onun huzurunda varlık nedir? Mânasız bir şeyden ibarettir! Varlık kör olmasaydı... Ondan erirdi, güneşin hararetini tanır, anlardı.