İmam Razi'ye göre, bu "kâtipler", Hz. Peygamber'in Sahabilerine işaret etmekteyken, diğer bazı müfessirlere göre burada kastedilenler Kur'ân'ı hıfzeden herkestir.
Yine Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır:
"Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'ân'dır ki, sıyanet edilmiş [korunmuş] bir kitapta (yazılı)dır." (Vâkıa Sûresi [56]: 77-79)
"Onu (göğsünde) toplamak, onu (dilinde akıtıp) okutmak şüphesiz bize aittir. Öyleyse Biz onu okuduğumuz vakit sen onun kıraatine uy. Sonra onu açıklamak da hakikat bize aittir." (Kıyâme Sûresi [75]: 17-19)
Yukarıda iktibas edilen âyetler açıkça göstermektedir ki, Kur'ân, Hz. Peygamber'in devrinde dağınık ve bağlantısız parçalardan ibaret olmayıp, bilakis çok iyi tanzim edilmiş ve titizlikle korunmuş bir kitaptır.
Burada şu hususu belirtmekte fayda var: Arapların bize kadar ulaşmış İslâm öncesi tüm şiirleri, sözlü kaynaklardan der-lenmiş olmalarına rağmen, müsteşriklerin umumiyeti tarafın-dan doğru kabul edildiği hâlde. O halde, nasıl olur da çok sayıda Sahabi tarafından ezberlenip, diğerleri tarafından da ânı ânına yazıya geçirilen Kur'ân, aynı müsteşrikler tarafından sahih addedilmez?
İbn Nedim, Kitabu'l-Fihrist, s. 268
İskenderiye Kütüphânesi, 1. Batlamyus (Demetrius Phabreus) tarafından kuruldu ve onun zamanında hızla büyüdü. O tarih-lerde elli bin cilt gibi ciddi bir rakama erişen kütüphânedeki kitap sayısı, zamanla yedi yüz bini buldu.
Roma, Yunan, Mısır ve Hindistan'ın çok kıymetli kaynaklarını muhtevi idi. Julius Se- zar, İskenderiye'yi kuşattığında, kütüphânenin asıl kısmı ateşe verildi ve göz açıp kapayıncaya kadar bilgi peşinde koşanlarca biriktirilmiş asırların edebiyat serveti kül olup gitti.
Fakat, Bergama kitaplığı İskenderiye'ye getirildi ve Mark Antony'nin Kleo- patra'ya hediyesi olarak kütüphane bir kere daha yenilendi. Kütüphânenin meşhur Serapeum mâbedine dönüştürülen diğer kısmı, Hristiyan kral Theodorus'un emri uyarınca Başpiskopos Theophilus önderliğindeki fanatik bir Hristiyan gürûhunca yok edildi.
Kralın çıkardığı bu emirle, Roma'daki tüm putperest mâbetleri, içlerindeki değerli edebi hazinelerle birlikte, 391 yılında imhâ edildiler.
Ebulfaragius isimli Hristiyan bir yazar, Hz. Ömer (r.a.)'ın hilâfeti döneminde, 641 yılında İskenderiye'nin Müslümanlarca fethinden sonra kütüphânenin yıkıldığı şeklinde bir hikâye uydurmuştur arihte İskenderiye'de hiç bir kütüphânenin bulunmadığına dâir çok kuvvetli deliller mevcuttur. Kütüphânenin 391 senesinde imhâsından sonra, 641 yılında buraya gelen Müslümanlara zaten yıkacak bir şey kalmamıştı.
Halife Hz. Ömer (r.a.)'in kendisi büyük bir bilgi âşığı idi. Böylesi bir vahşilik, bu büyük idârecinin müsamahakâr ve geniş fikirli ruhuna tamamen aykırı olduğu gibi, bağlı bulunduğu büyük din de bunu kabullenmez.
Bu kitap, D.H. Muller tarafından yayınlanmıştır.
Yâkût, bu kaleden, Mu'cemu'l-Buldân isimli kitabında bahset-mektedir. Şair İmr'ül-Kays da bir şiirinde bu kaleden şöyle bahsetmektedir: "O, Nâ'it kalesinin tepesinden, Beni Esed kabilesinin binlerce erkeğini etrafında asker olarak toplayabilendir."
Bkz. J. Forster, Historical Geography of Arabia (Arabistan'ın Tarihî Coğrafyası), c. II. s. 90-93; burada Nuveyrî'nin Mesâliku'l-Ebsâr isimli eserinden bu kitâbe aynen alınmıştır.