Ünlü tarihçi Kelbî'nin yaşadığı dönemde Zü'l- Kalâ' kabilesinden biri, Yemen'de üzerinde bir ceset bulunan bir taht ve yanıbaşında duran, üzeri yâkutlar- la süslü altın bir kalkan keşfetti. Tahtın üzerinde şu kitabe yazılıydı:
Himyer'in Rabbi olan Tanrının adıyla, Ben, AmarNafil'in oğlu Hasan'ım. 7
(4) HammâdRâvî'nin yeğeni, bir dağın tepesinde Ad kavmine ait bir ok buldu. Okun üzerinde şu mısralar yazılıydı:
Ölmeden önce acaba Zu'l-Leva'daki evlerimize)eri dönebilecek miyiz? Bunlar, içinde yaşayıp sevdiğimiz şehirlerdi; ve bu yazı, bu şehirler hakiki şehir ve oturanları gerçek mukim olduğu zaman yazıldı.8
(5) İbniHişâm, bir tarihte Yemen'de sellerin üzerini açtığı bir mezar bulunduğunu ve mezarın içinden, boynunda yedi kat inciden oluşan bir kolye ve parmaklarında yâkutlarla süslü yüzükler bulunan bir kadın cesedi çıkarıldığını yazar. Ayrıca, üzeri yazılı olan bir tahta bulunduğu da söylenir. John Forster, bu kitâbeyi şu şekilde tercüme etmiştir:
Himyer'in Tanrısının adıyla, Ben, ZûŞefâr'ın kızı Tecâ, kâhyamı Yusufa gönderdim. Dönmesi gecikince, bir miktar gümüş ile, Cariyemi gönderdim, bana biraz un getirsin diye; Unu temin edemeyince, bir altın gönderdim.S Bu şekilde de temin edemeyince, bir miktar inci gönderdim. Yine de temin edemeyince, öğütülmelerini emrettim. Bundan da hiç bir kazanç elde edemeyince, buraya kapatıldım. Her kim beni işitirse, derdime ortak olsun. Ve kendini benim ziynetlerimden biriyle süsleyecek kadının ölümü benimkinden iyi olmasın.
Hz. Yusufundewini nakleden yukarıdaki kitâbe, o günlerde değişik ülkeleri şiddetle vuran kıtlığı anlatmakta ve Kur'ân'ın bahsettiği kıtlık tasvirini doğrulamaktadır. Bu kitâbe aynı zamanda, bazı Arapların çok eski zamanlarda dahi yazı sanatını bildiğini ve Himyerîlerin Allah'ı Rab olarak kabul ettiğini göstermektedir.
Arkeolojik araştırmalar dalında uzmanlaşmış bir kişi olan Hemdânî (ö. H. 334), muazzam eseri el- İklîl'in sekizinci cildinde böylesi bütün kitâbeleri açıklamıştır. Hemdânî'den başka, Mukaddesî, Yâkût, Nuveyrî, Kazvinî vd. tarihçiler de itaplarında bu şekildeki keşif ve kitâbelerden bahsetmektedirler.
Batılıların yaptığı keşiflere bakacak olursak, Avrupalı bilim adamı ve maceraperestler, esasen Eski Ahit'de bahsedilen yerleri keşfetmek istemişlerdir. Bu yerlerin çoğu Arabistan'ın içinde ya da yakınında oldu- ^ için, yolculuklarını Babil, Mısır, Filistin ve diğerlerine doğru yapmak zorundaydılar.
Niebuhr, Arabistan'a giden ilk Avrupalı seyyah ve serüven heveslisidir. Yolculuğuna 1761 yılında başladı ve tek başına Yemen'e gitti. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ve NecdEmîri arasında savaş patlak verince, Avrupalılar Mısır'ın tarafını tutmuştu. Bu Avrupalı maceracılar, Arabistan'ın değişik bölgelerine rahatça gidebiliyorlardı. Ama, çoğunun bilim aşkından ziyâde siyasî gâyelerle hareket ettikleri de bir gerçektir. Bu Avrupalı seyyahların yaptığı araştırma ve keşifler D.G. Ho- garth'ın telif ettiği bir kitapta tafsilatlı bir şekilde an-latılmaktadır. Bu kitabın bir özeti, EncyclopazdiaBri- tannicanın 2. cildinde "Arabia" başlığı altında verilmiştir. Aşağıdaki bölüm (s. 26-49), bu özetten yapılan iktibastır.
Sözkonusu özet şu iki başlığı içine almaktadır:
Avrupalıların ziyaret ettikleri yerler nerelerdir?
Keşfedebildikleri âbide ve kitâbeler nelerdir?