"Semûd kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar faydalanın, denilmişti. Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi. Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı."
"Semûd ve Âd kavimleri, kapılarını çalacak felaketi yalan saymışlardı. Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler."
"Semûd kavmi de uyarıcıları yalanladı: 'Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz muhakkak ki bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz,' dediler. 'Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır, o yalancı ve şımarığın biridir,' (dediler.) Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir."
"Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret. Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri kendi içme sırasında gelsin. Arkadaşlarını çağırdılar, o da (bundan cüret alarak) kılıcını kaptı ve deveyi kesti. (Bu azgınlara) azabım ve uyarılarım nasıl oldu (düşünün). Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler."
"Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (peygamberlerini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah'ın Rasûlü onlara: 'Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!' dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri, günahları sebebiyle onlara büyük bir felaket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!"
"Semûd'a kardeşleri Sâlih'i (gönderdik). Dedi ki: 'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka hiç bir tanrınız yoktur. O, sizi topraktan meydana getirdi, sizi orada ömür geçirmeye memur etti. O halde O'ndan mağfiret isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim(in rahmeti) çok yakındır; O (duâları) kabul edendir.' 'Ey Salih!' dediler, 'sen bundan evvel içimizde ümit beslenen biriydin. (Şimdi) atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan bizi vazgeçirmek mi istiyorsun? Doğrusu biz, bizi kendisine (kulluğa) çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz.' O da dedi ki: 'Ey kavmim! Eğer ben Rabbim- den (verilen) apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse, buna ne
dersiniz? Bu durum karşısında O'na âsi olursam beni Allah'tan (O'nun azabından) kim korur? O zaman siz de bana zarar vermekten başka bir şey yapamazsınız. Ey kavmim! İşte size bir mucize olmak üzere Allah'ın şu dişi devesi. Artık onu bırakın. Allah'ın arzında yesin. Ona fenâlık edip dokunmayın. (Yoksa) bunun neticesinde sizi yakın bir azap yakalar.' Derken, onu ayaklarım keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih) dedi ki: 'Memleketinizde üç gün daha yaşayın.' Bu söz, yalanlanamayan bir tehdit idi."
Şimdiye kadarki âyetler, Semûd kavminden Allah'ı ve Peygamberini inkâr edenlerle alâkalıydı. İmân edenlerle ilgili olarak ise Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyu- rulmaktadır:
"(Azap) emrimiz gelince, Sâlih'i ve onunla beraber imân edenleri, tarafımızdan bir rahmet olarak (azaptan ve) o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz ki Rabbin kuvvetlidir, mutlak gâliptir. O zâlimleri ise korkunç bir ses alıp götürdü de yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki, Semûd (kavmi) gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak kılındı."
"Semûd'a gelince, biz onlara da doğru yolu gösterdik. Ama onlar körlüğü hidâyete tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı. İmân edip de (Allah'tan) korkan- lan ise kurtardık."
Hidayet GÜLTEKİN