Suriyelilere karşı neden önyargılıyız? Nedendir sorgusuz infazımız?
Biz tarih boyunca mazlumların hamisi, kimsesizlerin koruyucusu olmadık mı? Yakın tarihi konuşalım desem, Cumhuriyet’le beraber aynı çoğrafyanın kardeş insanlarını, suni sınırlar bölmedi mi?
Yıllarca, Akçakale sınır kapısından Suriye’ye akrabalarıyla bayramlaşmaya giden vatandaşlarımızı ana haber bültenlerde izlemidik mi? Sınırda yapılan düğünler, çekilen halaylar günlerce medyamızda yer bulmadı mı?
Hattı zatında bir göçer olan bizlerin bugün göçmenlere takındığı bu anlamsız hoşgörüsüzlüğü ifade edecek kelime bulmakta zorlandığımı itiraf ediyorum.
Biz millet olarak geçmişten bugüne nice göçlere tanıklık ettik. Burada onları hatırlatarak, gönülleri ele geçirmeye ramak kalmış şeytanın ateşine su dökmektir niyetim.
1376 yıllarında yani Osmanlı İmparatorluğunun ikinci Murad döneminde Macaristandan zorunlu göçe tabi tutulan Yahudilere kapılarımızı açmamızla başlayan bu serüven 1492 de İspanyadan gemilerle kurtarılarak getirilen Yahudilerle devam etmiş, milletlerden Krallara uzanan kitlesel ve kişisel göçler mazlumların hamisi Türkiye’ye tarih boyunca sürmüştür.
Macar Kralı Thököly Imre ve eşinin Osmanlı İmparatorluğuna iltica etmeleri, 1709 yılında İsveç Kralı Şarl’ın beraberindeki yaklaşık 2 bin kişilik grupla birlikte Osmanlı İmparatorluğuna sığınması, 1718 Pasarofça Antlaşması’nın ardından Macar Kralı II. Rakoczy Ferenc’in Osmanlı İmparatorluğu’na sığınması, 1830 Polonya İhtilali’nin liderlerinden bugünkü Polonezköy’ün kurucusu Prens Adam Czartorski’nin 1841 senesinde Osmanlı İmparatorluğu’na iltica etmesi, 1848 Macar Özgürlük savaşını kaybeden Prens Lajos Kossuth ve yaklaşık 3 bin Macarın 1849’da Osmanlı İmparatorluğu’na gelmeleri, 1858 - 1864 yılları arasında Rus kaynaklarına göre yaklaşık 493.000 Müslüman Kafkas nüfusun Osmanlı’ya sığınması, farklı istatistiki veriler bulunmakla birlikte 1864 senesinde ise Rus ordusundan kaçan yaklaşık 1 milyon Kafkas nüfusun Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kabul edilerek, Balkanlar’a ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilmesi (Çerkez Sürgünü) 1917 Bolşevik İhtilali’nin ardından Vrangel’in yaklaşık 135 bin kişiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’ndan koruma talep etmesi. Yakın tarihimizde; Lozan anlaşmasıyla yeni bir mubaledenin kapısını aralanarak, Yunanistan lideri Venizelos ve Mustafa Kemal’in imzalarıyla yeni göçmenlerin ülkemize gelmesi. Yani ülkemize yönelik kitlesel göç hareketleri, Cumhuriyet’in kuruluş süreci ve sonrasında da devam etmiştir. Bu hareketlerin en somut örnekleri ise şu şekilde hatırlayabiliriz:
1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan 384 bin kişi, 1923-1945 yılları arasında Balkanlardan 800 bin kişi, 1933-1945 yılları arasında Almanya’dan 800 kişi, 1988 yılında Halepçe katliamından sonra Irak’tan 51.542 kişi, 1989 yılında Bulgaristan’dan 345 bin kişi, 1991 yılında Birinci Körfez Savaşından sonra Irak’tan 467.489 kişi, 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi, 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17.746 kişi, 2001 yılında Makedonya’dan 10.500 kişi, bu anlattığımız sayılara yasal yollarla Türkiye’ye gelen ve çalışma, öğrenim, yerleşme, evlilik gibi nedenlere bağlı olarak Türkiye’de bulunanlar dâhil değildir.
Velhasıl, görüyorsunuz ki; “biz insanlığın son kalesiyiz”
Birilerinin, Türkiye üzerinde her zaman oynadıkları “iç savaş” ve “kaos” eylem planlarının bir parçası olmayınız. Sahip olduğunuz merhamet, metanet ve sabır hissiyatınızla aklı selim hareket ediniz.
Biz Türk Milleti, Din, Dil, Irk ayrımı gözetmeksizin Ezidisinden Şiasına, Yezidinden Arabına, Yahudisinden Müslümanına dünya vatandaşlarının ve hatta başı sıkışan her bir mazlumun bugünde yarında yanındayız.