Mansur’un sesi, şeriat alemini ürpertilerle dolduruyor:
-“Enel Hak!” Hak benim!
Cüneyd’e sordular:
-Bu sözün tevili var mıdır?
Buyurdu:
-Onun tevili günün de değil, kerbelası günündeyiz?
P
Şibli de buyurdu:
-Biz, Mansur ile aynı şeydik. Halk, bizi deli sandığı için kurtulduk.
Fakat Mansur’u uklu nisbet ettiler ve öldürdüler.
Mansur’un bu nidası karşısında, gönül ehli duymamazlıktan gelir onu kendi halinde bırakır ve ne inkar, nede tasdik ederken akılcılar, kıyasçılar ve zahiri ilim sahipleri birdenbire ayaklandı. Artık Mansur’un üzerine, hücumların, ithamların, inkarların en ağırları, yağmaktadır. İthamcılar Halife’ye başvurdu ve Hüseyin Mansur (Hallaç)’ın idamına ferman çıkarttılar.Halife evvela, Mansur’un bir yıl zındana atılması emrini verdi. Bu defa da halk bütün anlayışları ve anlayışsızlarıyla zindana akın etmeye başladı. Hemen Halife’ye haber uçuruldu:
-Halk Mansur’a akın halinde...
Ve o, yine ölçüye sığmaz laflar etmekte...
Tekrar emir çıktı:
-Bundan böyle onu kimseyle
konuşturmayınız!
Artık kimse Mansur’un yanına uğramadı. Halife, iki defa, iki büyük zatı gönderip telkine çalıştı:
-Ya Mansur! Sözünden dön, özür dile, istiğfar et ve kurtul!
Cevap!
-Sözü kim söylediyse, özürü de o dilesin!?
Bir gece Mansur’u zindanda bulamadılar. İkinci gece ne zindan vardı, ne Mansur... Üçüncü gece, zindan ve Mansur yerli yerinde...
Mansur izah etti:
-İlk gece ondaydım, beni bulamadınız. İkinci gece o buradaydı ne beni buldunuz, ne de başka birşey... Üçüncü gece her şey yerli yerine geldi. Ta ki mukaddes şeriatı muhafaza edip emrini yerine getiresiniz!
Mansur’da şeriat saygısı ve suçunu idrak asaleti, büyük...
Mansur, zindanda günde bin rekat namaz kılıyor. Sordular:
-Sen “Hak Benim!” diyorsun; ya namazı kimin için kılıyorsun?
Şöyle cevaplandırdı:
-Birbirimizin kadrini yine biz biliriz. Mansur, mahpuslara teklif etti:
-Sizi zindandan kurtarayım mı?
-Nasıl olur?
Mansurun eliyle işaret ettiği noktalarda hemen gizli yollar meydana çıktı ve işaret ettiği mahpuslar›n zincirleri çözüldü: Mahpuslar sordu:
-Ya kendini niçin kurtarmak istemiyorsun?
-Biz Allah Mahpusuyuz, kurtulmak istemeyiz?
Ve ilave etti: -Hakk’ın bize itabı (suçlaması) vardır, bizi suçlandıran Hak’tır, ceza mı bekliyoruz!
Halk, daha işkence başlamadan Mansur’a taş atmaya koyuldu. Kanlar içinde gülümseyen ve hiç ses çıkarmayan Hüseyin Mansur Hallaç...
O sırada bir dostu, taş yerine Mansur’a bir gül attı. Mansur inledi.
Hemen sordular:
-Taş yağmuru altında inlemedin de bir çiçeğe karşı ne diye ah çektin?
O vaziyette Mansur’ un dudakları kıpırdadı:
-Taş atanlar ayak takımı... Halden ne anlarlar? Halden anlayanın bir gülü bile beni incitti!...
İşkencenin her türlüsü... Mansur’un, elleri kolları ayakları kesildi. Elleri kesilince kanlı bileklerini yüzüne sürdü ve dedi:
-Kan kaybetmekten sararıyorum, sakın korkudan sarardığımı zannetmeyin! İşte bunun için yüzümü kanla boyuyorum! Sonra, kanıyla aptes alır gibi hareketler yaptı ve mırıldandı:-Aşk namazının iki rekatı vardır ki, onda aptes, kişinin öz kanıyladır. Başka türlü olamaz..
Sıra Mansur’