Hatırlamak isteyenlere geçmişten geleceğe mektup...
Aklını kiraya vermeyen, ama aklını da putlaştırmayan; sorunlu değil, sorumlu; Ataların yolundan değil, sırat-ı müstakimden giden; taklitçi değil, tahkikçi bir gençlik...
Kuran nesli
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah’a hamdolsun; insanlara genç kalma yeteneğini üflediği için.
Kutlu elçisine selam olsun; ‘bir ömrün her günü nasıl genç kalınır?’ sorusunun cevabını hayatıyla öğrettiği için.
Yediden yetmişe siz gençlere selam olsun.
Her insan gibi benim de hayalim vardı. Hayalim rüyam oldu. Rüyam duam, duam dâvam oldu. Dâvam dâvetim, dâvetim devletim oldu. Dâvam devlet kuşu oldu, geldi başıma kondu. Başıma konan o devlet kuşu Kur’an neslidir; yani sizsiniz. Göz aydınlığım, gönül sürurum oldunuz.
Mehmet Akif’in rüyası da buydu. “Asım’ın nesli” diyordu ya. “Asım’ın nesli”, aslında benim dile getirdiğim Kur’an nesli ile aynı idi. Bugün yaşasaydı da görseydi. O insan güzeli, o yüzyılın yüz akı, ne kadar sevinirdi kim bilir.
Kur’an nesli kimin projesidir? Ne zaman, kimlerle başladı?
Bu projenin sahibi, Kur’an’ın sahibi olan Allah’tır. Allah, yerde ve gökte olan her şeyi insanın emrine vermiştir. Peki, ya insanı kimin emrine vermiştir? İnsanı kendi emrine almış, kendine amade kılmıştır. Yani insanı eksene koyan biz değiliz, Allah’tır. “Eksende insan” ilkemiz, sadece bu hakikatin bir ifadesidir. “Eksende insan” demek, ‘insanı Allah’ın koyduğu yere koymaktır’.
İnsanı, mahlukatın eksenine yerleştiren Allah, insanın o yere layık olması için vahiyler ve peygamberler gönderdi. İnsan, Allah’ın büyük projesiydi, vahiy de insanın büyük projesi olmuştur. Vahiy insanı inşa edecek, insan da hayatı inşa edecekti. Kur’an, Allah’ın insan projesinin son sürümüdür. Bu projeye dahil olan ilk insan Abdullah oğlu Muhammed idi ve o, alemlere rahmet oldu. Alemlere rahmet olarak doğmadı. Lütfen, kimse Kur’an’a aykırı konuşmasın. “İman nedir, kitap nedir bilmeyen” (42:52) nasıl âlemlere rahmet olabilirdi ki? Evet, âlemlere rahmet doğulmaz, âlemlere rahmet olunur. Yüreğinizi, hayatınızı, akleden kalbinizi, varlığınızı Allah’ın arzusuna adarsınız, o zaman âlemlere rahmet olursunuz. Yoksa mı? Yoksa, âlemlere zahmet olursunuz.
Peygamberimiz, kendisini bu projeye adadı. 23 yıllık muazzam bir menkıbe yazdı. Projenin ömrü kadar yaşadı, proje kemale erdiğinde bu dünyayı terk etti.
Peki, proje sona erdi mi? Peygamber gitti, proje bitti mi? Sahibi Allah olan bir proje biter mi? Bitmez. Bitmedi, devam ediyor. Zira proje şahıslara bağlı değildi. Bu bir, alemlere rahmet olma projesiydi. Projeye sahip çıkanın kendisi de Allah’ın projesi olacaktı. Bunun altını çizelim: Kim Allah’ın projesine sahip çıkarsa, onun kendisi de Allah’ın projesi olur. Nitekim “sahabe” dediğimiz insanlar, Allah’ın projesine dâhil oldukları için büyüdüler, yıldızlaştılar.
Siz de Allah’ın projesine dâhil olmak istemez misiniz? Elbette istersiniz! Fakat sadece istemek yetmez. Kur’an nesli olmanın şartları var. Bu şartlar, aynı zamanda şu sorunun cevabıdır; “Nasıl bir gençlik”.
Nasıl bir gençlik?
1. Şahsiyetli bir gençlik:
Hem cemaat içinde şahsiyeti yok edilip fason imalatın kurbanı olmayan, hem de egosunun pençesinde av olmayan bir gençlik. Görüyorum şimdi: sorgulamak yasak, soru sormak yasak, muhakeme etmek yasak, niçin’lerin peşine düşmek yasak. Dahası sana verilenin dışında kitap okumak yasak; farklı düşünmek yasak; faklı olmak bile yasak. Ama yaratılmış olmak farklı olmaktır. Bu Allah’ın sünnetidir. Siz gelin de bunu anlatın. Zannedersiniz ki, sipariş üzerine bir atölyede fason imalat yapılmış. Hepsi birbirinin burnundan düşmüş, hepsi birörnek, hepsi seri imalatın ürünü…
Bakıyorsunuz, dişleri tırnakları çekilmiş, aslan postunun içinde ‘mee’ diyen bir hilkat garibesi. Bu mu genç? Gençlik bu mu? Hangi genç ona imrenir? Hangi genç onun arkasına düşer? Hayat bu mu? Hayatta bunun bir karşılığı var mı?
Kendimizi kandırmayalım, birbirimizi aldatmayalım. Allah’ın arslan yarattıklarının dişlerini tırnaklarını sökerek çakalların arasına bırakmak, onları terbiye etmek değil, savunmasız bırakmaktır. Bir de şu: Hayatımızın tamamını biz yönetemeyiz. Yok böyle bir şey. Var mı aranızda böyle olan? “Ben, çocuklarımın hayatının tamamını yönetiyorum” diyebilen var mı? Onu geçin, “Ben kendi hayatımın tamamını yönetiyorum” diyen biri var mı? Bu, kişinin kendi kendisine söylediği en tumturaklı yalandır. Uslandırmak için hayatın her alanını kontrol etmeye kalkışmak uslandırmaz, usandırır. Hem karşısındakini usandırır, hem kendisi usanır. Çünkü kaldıramayacağı yükün altına giriyor.
2. Aklını kiraya vermeyen, ama aklını da putlaştırmayan bir gençlik:
Ne, sürüleşmenin adını ‘itaat’ koymuş, ne de serseriliğin adını ‘özgürlük’ koymuş bir gençlik! Farklılığın farkında olan, farklılığı ayrıcalık değil ‘emanet’ bilen, –altını çiziyorum- farklılığı ayrıcalık değil ‘emanet’ bilen, ait olduğu bütünün değerini fark eden bir gençlik! “İçgüdülerini yönettiğin kadar özgürsün” diyen bir gençlik! Ruhun üçüzleri olan ‘akıl, irade ve vicdan’ üçlüsünü, aktif ve aktüel olarak kullanan bir gençlik!
İnsanlık tarihinde ‘akıl ve irade’ hiç bu kadar değerli olmamıştı. İnsanlık tarihinde akıl ve iradenin fiyatı hiç bu kadar pahalı olmamıştı. Niye? Eskiden insanlar günahın ayağına giderdi, şimdi g&uu