Kaynak: turkedebiyati.org
"Encümeni şuara" bir cins isimdir. Asırlar boyu, "Padişah sarayında veya vilayetlerdeki şehzadelerin saraylarında, etraflarında birer muhit edinmiş devlet büyüklerinin konaklarında tertib edilen ve şairlerin de hazır bulunduğu içki ve şiir meclislerinin" ismine genel olarak "encümeni şuara" denmiştir.
Ekâbirin konak, köşk ve sahilhaneleri haricinde, şairlerin kendi evlerinde, müdavimi oldukları meyhanelerde ve dükkânlarda, mevsim müsaade ederse, bağ ve bahçelerde toplanıp encümeni şuara kurdukları da olur.
XIX. asrın başlarından itibaren, bütün Türk dünyasında encümeni şuaraların ciddi bir değişim geçirdiği ve işlevini yeni baştan sorguladığı görülür (Eckmann 1964: 128, 131; Aran 1964: 3947). Aynı asrın Osmanlı şiirinde ise, büyük nitelik değişimlerine rağmen, gelenekli muhitlerin tamamı varlığını sürdürmektedir.
Asrın ediplerinin buluşup konuştukları, yeni eserlerini okuyup fikir alışverişinde bulundukları yerler maziden kopmamıştır. Hâlâ nüfuzlu kişilerin veya kalemi güçlü edebiyatçıların meclisleri, kahvehaneler, meyhaneler edebî münakaşaların en hararetli zemini ve eleştiriler yapmanın en uygun atmosferidir. O hâlde, değişen nitelikler nelerdir?
Değişen, şairin hamisiyle kurduğu gelenekli münasebettir. Yeni hami, şairi nedimi katına taşımakta iken, yeni şair de ya hamisini "efendi" yerine "dost" olarak görmeyi, nüfuzlu bir dost edinmekten "arpalık" sahibi olmak manasını çıkarmamayı, hatta daha da ileri giderek, "hamilik" kavramını şiirin dünyasından tamamen kovmayı öğrenmektedir.
Değişen, encümeni şuaraların ruhudur. Beşiktaş Cemiyyeti İlmiyyesi'nden beri, encümeni şuaralarda ekâbir huzurunda ve rakip şairler karşısında kendini göstermeye çalışan sanatkâr tipi ortadan kalkmaktadır. Artık, ev sahibi ve onun misafirleriyle ilişkisini dostane sohbetlerden çok, politik yakınlaşmalar üzerine kuran; encümene katılan diğer şairlerle münasebetlerini ise yarışmadan çok, poetik yakınlıklara dayandıran bir sanatkâr tipi doğmaktadır. Osmanlı aydınlarının ricali devlet (=bürokrat) kanadı aydın şairle bütünleşmeye başlarken şair sınıfı da kendi politik ve poetik eğilimlerine göre gruplaşmanın gereğini kavramaktadır.
Encümen-i Şuara TopluluğuXIX. asrın Osmanlı şairi, eğilimlerine uygun mekânlarda, aynı eğilimi paylaşan başka ev sahibi ve şairlerle buluşmaya; müşterek bir fikir, müşterek bir edebiyat anlayışı etrafında birleştiği insanlarla "kamuoyu" denen büyük gücün oluşumu ve işlerlik kazanması için uğraşmaya başlar.
Asrın ortalarında, Sultan Abdülmecit'in saltanatının sonlarına gelindiğinde, sarayın himayesindeki şairlerin ve encümeni şuaraların devri çoktan tamamlanmıştır. Yeni rical, himayesine aldığı şairi caize ve atıyelerle beslemek yerine kalem ve odalara yerleştirmekte; böylece, devlet çarkının dönüşünden haberdar, siyasi tercihleri netleşmiş, kitabeti sebebiyle nesirle de kendini ifade edebilen aydın şairler belirmektedir.
Aynı hamiler tarafından, aynı odalara çerağ edilmiş şairler sebebiyle, devlet dairelerinin küçük birer encümen-i şuaraya dönüştüğü; tayin olunduğu yerde biraz palazlanan her şairin de yâranından, ayakdaşlarından birilerini yanına alarak encümenini genişlettiği ilginç bir dönem başlamaktadır.
Asrın ortalarına gelindiğinde hanelerdeki encümen-i şuaraların, özellikle "Mısırlular"ın ve kıymet hükümleri Mısır'da şekillenmiş olanların konaklarına kaydığı gözlenir. Mehmet Ali Paşa hanedanından gelen prens ve prensesler, gelirlerinin bir kısmını İstanbul'daki malikânelerini kocaman birer kültür ve edebiyat mektebine çevirmekte harç ederler.
Kaynak: turkedebiyati.org