Estetik Tercihlerdeki Değişmeler
XIX. asır şiirinde devrin fikrî ve sosyal realitelerini işlemeye başlayan şair, bu tavrı ile cemiyetin bir ihtiyacına cevap verdiğini düşünmektedir. Encümen-i Şuara şairlerinin çoğunda, aydın olmanın gereklerini taşıyan, lakin şair ruhunu tatminden uzak görünen bu cins muhtevanın ortaya çıkardığı ve eksikliğini iki asırdır yavaş yavaş artan şekilde hissettiren bir estetik açlık yaşanır.
Encümen müdavimleri, estetik bakımdan tatminkâr bulmadıkları, ama söylenmesinin gereğine de inandıkları gazelleri yanında; edebî açlıklarını bastıran, hazzalmalarını sağlayan şiirler de yazarlar ve kendilerine model olarak, klasik şairlerin hayallerle süslü iç dünyalarını aksettiren Sebk-i Hindîyi seçerler.
XIX. asrın ortalarında, şiir "tebliğ"ci bir anlayışa hızla teslim olurken encümen şairlerinden birkaçının da bu akışa kapıldıkları ortadadır; lakin, ezici çoğunluk "beliğ" şiirin hasretiyle Sebk-i Hindîye koşmakta, aradığı elitist tavrı orada bulmaktadır.
Geleneğin şiirinde mevcut olan kelime oyunları, duygu girdapları, incelmiş dikkatler, hatta nükteler bile hiç değilse bin yıllık bir süre içinde yavaş yavaş olgunlaşmıştır; herşey gayet hesaplıdır ve artık kavranması kollektif bir kültür birikimi ile kolayca mümkün olmaktadır.
Oysa Sebk-i Hindi, şairin şahsi zekâ, şahsi hassasiyet ve şahsi yaratıcılık ile eser vermesine; şiiri okurunun şahsi algısı, şahsi duyguları ve şahsi şuur dışı ile kavrayıp anlamlandırmasına açık bir şiir estetiği getirir ki, modern şiirin/ şairin yapmaya çalıştığı da birebir budur.
Bilhassa Leskofçalı Galip, geleneğin şiir dilini daha bir inceltmeye ve klasik şiirde zaman zaman rastlanan kaba, çirkin, hatta bazen iğrenç tasavvurlara dönüşen kelimeleri elemeye çalışırken eski şiiri tekrarlamayacağının, ama eski poetikadan da vazgeçmeyeceğinin, olsa olsa onu ıslaha çalışacağının işaretlerini verir.
Tanpınar, Galip'den bahsederken "Onun şiirinde eskilerin zevk düşüklüklerine pek az rastlanır" dedikten sonra, örnek olarak da "ciğer-kebab" imgesini gösterir (Tanpınar 1976: 257, not 6). Kemal, Harabatın meşhur mukad-demesini tenkid ederken, "üstat" bildiği Galip'in şiirde kullanılacak kelimelere dair koyduğu bu kıstası kabullenmiş görünür (Kemal 1299: 650):
Hele Fuzulî için tanzim buyurulan beytini okudukça kendimi Harabatta değil, Bahçekapısı lokantalarında zannediyorum. Af buyurursunuz amma şu 'ciğer kebabı' mazmununa 'ne kokmuş söz', 'ne iğrenç tasavvur' demekten bir türlü kendimi alamayacağım. Fuzulî, divanını kedi yavruları için mi söylemiş; yoksa ciğerci Arnavutların Manda yuttu dedikleri meşhur kitab mıdır?"
Kemal'in bu edebî dil kriterini Galip'le birlikte geçen yıllarda edindiğini düşünmek, şüphesiz ki yanlış olmaz. Diğer encümen müdavimlerinde görülen itinalı kelime seçiminde de Galip'in etkisi hissedilir. Kaynak: turkedebiyati.org