Bütün bu araçlar kullanılarak bir sanat görünümü kazanan Divân edebiyatının bazı ortak kalıplan vardır. Bu kalıpların dışına çıkılmaz. Bunlann başında âşık maşuk aşk üçgeni gelir. Bunlara bazan rakîp de eklenebilir. Bu şiirde aşk esastır. Gerek İlahî gerekse beşerî aşkı andıran platonik aşk. hemen birçok beytin esasını oluşturur.
Yani Divân şairi daima âşıktır. Sevilen ise her zaman vefasız ve cefakardır. Üstelik âşığın rakipleri vardır. Sevilen tek, seven yûzlercedir. Sözkonusu olan aşk asla ilacı bulunmayan bir derttir. Gerçi buna dert de denmez. Çünkü Divân şâiri bu durumdan mutlu olur. Bu derdin çaresi yine derdin kendisidir. Dolayısıyla tabibin yapacağı birşey yoktur.
Sevilen ay parçasıdır, zaman zaman güneştir. Boyu Tûbâ ağacı, yahut servi, saçlan sünbül veya misktir. Yanakları gül ya da lâleyi andırır. Gözleri nergis gibi baygın bakar. Kaşları yay, kirpikleri oktur. Gamzesi kılıç veya hançer olup aşığın bağrına saplanır.
Dudakları hokka yahut mücevher kutusudur. Dişler ise bu kutu içindeki incilerdir. Yine dudak bir nokta kadar küçük, bazan hiç yoktur. Bu dudak âb-ı hayât bağışlar. Ondan bir kere içen bir daha ölmez; ama içebilen olmamıştır. Çünkü o daima nazlanır. Vâdeder, ama sözünde durmaz vs.
Divân edebiyatında kelime çok önemlidir. Her kelime tam anlamında ve yerli yerinde kullanılmalıdır. Bazan kelimelerin ikinci üçüncü anlamları beyte uygun düşer. Bu, tıpkı geometrik bir kompozisyondur. Her şeyde aşırı sınırları zorlar. Onun için bu edebiyatta büyük, en büyük; küçük ise en küçüktür. Bunların ortası olamaz.
Bu bakımdan Divân şiiri, kahramanları daima birinci sınıf, zaman ve mekânı en uygun olan bir roman gibidir. Bu edebiyatın iç güzelliğini de kelime oyunları ve edebî sanatlar oluşturur. Manâyı beyitte yoğunlaştıran şair, bütün güzelliği yerine parça güzelliğine önem vermiştir. Başka edebiyatların uzun uzun anlattıkları bir konuyu Divân şâiri bir beyte sığdırmayı gaye edinmiştir.
Divân edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır. Ancak bu, düzyazı alanında eser verilmediğini göstermez. Bu edebiyatta düz yazı, süslü ve yalın biçimlerde kendini gösterir. Yüksek düzeydeki birkaç ilmî, felsefi, dinî, edebî eser ile mektup ve yazışmalarda süslü nesir hâkim ise de pek az yazar dışında bu tür yazılara fazla önem veren olmamıştır.
Çoğu tercüme ya da adapte olan düzyazı eserlerin büyük çoğunluğu öğretici, aydınlatıcı ve yol gösterici özelliklere sahiptir. Din, ahlak, tasavvuf, terbiye, kültür, menkıbe, tıp, tabiat vs. konulanndaki bu eserlerde dil, şiirde kullanılandan daha yalındır. Arı bir üslupla kaleme alınanlarda cümleler kısa ve tabiîdir. Noktalama işaretlerinin olmadığı bu nesirlerin birkaçı, fazla süslü ve sanatkârane ise de genelde halkın okuyup anlayabileceği bir dil yapısına sahiptirler.
Arapça ve Farsça ile de eserler kaleme alan sanatçı veya ilim adamları çok zaman.orta nesir diyebileceğimiz bir dil ile didaktik eserler ve tarih kitaptan da yazmışlardır. Divân edebiyatında şiir gibi düzyazı alanında hiçbir zaman kesin ve katı kurallara bağlı kalınmamıştır. Ancak bu edebiyatta düzyazı asla şiir kadar da edebî sayılmamıştır.
Divân edebiyatında düzyazı ile meydana geterilen ürünler aşağı yukan şunlardır: Tefsir, hadîs, kelâm, dinî konular, sürnâme, münşeat, pendnâme, nasihatnâme, tasavvuf, tarih, vekâyinâme, gazavatnâme, kısas-ı enbiyâ, maktel, menâkıpnâme, tezkire, seyahatname, sefâretnâme, ilmî eserler, ansiklopedik eserler, hikâyeler, tercüme vs. yolla ortaya konulmuş çeşitli eserler. Ancak bunlardan bir kısmı şiir şeklinde yazılmış olabilir.