Divân edebiyatı bu aydınlar sınıfı tarafından XIII. yy. da Arap ve daha çok Fars edebiyatlarının estetik yapısı üzerine kurulmuştur. Arapça ve Farsçanın medreselerde okutulması o devrin aydınlan diyebileceğimiz okuma-yazma bilen iran edebiyatı ve sanatını Türk dili ile yavaş yavaş bağdaştırmalarına yol açtı. Oysa dilde bir bozulma başlamıştı. Bunun başlıca nedenlerinden biri, hecelerin açık (kıta) veya kapalı (uzun) oluşunu esas alan aruz ölçüsüdür. Türkçe'de uzun ünlü bulunmayışı aruz nedeniyle dilin yozlaşmasına ve Osmanlıcaya kaymasına neden oldu.
Divân edebiyatı beyit bütünlüğüne dayanan bir edebiyattır. Her ne kadar murabba, muhammes, vs. bend bütünlüğü esasına dayalı bir çok nazım şekilleri kullanılmışsa da ev (beyt)e, kapı (mısra)dan girilir ve içindeki insan (mânâ)a ulaşılır.
Bu şiirde mânâ herşeydir. Bir beyit çeşitli anlamlarla yüklü olabilir. "Mânâsız bir şiir, içi olmayan badem gibidir (Nabi)." Bu edebiyatta mânânın daha önce söylenmemiş olmasına özen gösterilirdi. Bu amaca erişmenin yolu kıvrak bir zekâya sahip olmak, dilin inceliklerini bilmek ve birçok şâiri okumuş olmaktan geçerdi.
Bir şâirin bütün birikimlerini edebî sanat denen süslerle de donatması şarttır. Mânâ bir dilber ise, edebî sanatlar onun ziynet eşyasıdır. Gerek dilber, gerekse süs malzemesi her şâir için aynıdır. Mânâ denen dilberi alımlı ve değişik şekilde süslemek, bir yetenek ister. Gerçek yenilik ise kimsenin aklına gelmeyen şeyi söylemek, gidilmemiş yolda gitmektir.
Bu edebiyatın bir diğer özelliği kâfiye* üzerinde titizlikle durulmasıydı. Tam ve zengin kâfiyenin dışına pek taşmayan şâirler redif*in geniş imkanlarından da azamî ölçüde faydalandılar. Şâir, kelimeleri akıcı bir söyleyişe uygun gelecek şekilde seçmeli, onları bir kuyumcu titizliğiyle işlemelidir. Üslûp ve edayı sağlamalı, ancak bu konuda kendinden önce yaşamış şairlerin yolundan ayrılmamalı, Divân edebiyatının çerçevesi dışına taşmamalıdır. Anlamı zenginleştitrecek hikaye, latife, atasözü vs. ile sanatlar yapmalı, akıcı vezinler ile estetik güzellikler ortaya koymalıdır.
Divan edebiyatı her ne kadar İran edebiyatını örnek almışsa da kaynakları yalnızca İran şiiri ile sınırlandırılamaz. Bu edebiyatın kültür birikimini oluşturan kaynakların başlıcaları şunlardır:
1. Şâirin inanç esaslarını oluşturan Kur'ân âyetleri ve hadîsler.
2. Dinî ilimler. Bunlar tefsîr (Kur'ân'ın yorumu), kelâm (Allah'ın birliğinden bahseden ilim), fıkıh (Dinin usul ve hükümlerini inceleyen ilim) gibi dinî bilgilerin yoğun olduğu dallardır.
3. İslâm tarihi. Meşhur olaylar anlatılır.
4. Tasavvuf. Şâirlerin şarap, mahbûb gibi kelimeleri tasavvufi manâlarını çağrıştıracak şekilde kullanmaları, söylediklerinden dolayı başlarının ağrımamasını sağlıyordu. Dinî Tasavvufi Divân edebiyatı ise zaten tasavvufu konu edinmiştir.
5. İran mitolojisi. Firdevsî'nin Şehname adlı eseri.
6. Peygamber ve evliya hikâyeleri. Mucizeler ve kerametler,
7. Tarih, efsanevî olaylar ve kişiler. Bunlar esatir denilen hayal gerçek karışımı olaylar ve kişilerdir.
8. Çağın ilimleri (Kimya, simya, hikmet, hey'et. felsefe, tıp, astronomi, musikî, beşeri ilimler vs.)
9. Türk millî kültürü ve yerli malzeme (Günlük olaylar, gelenek ve görenekler vs.)
10. Dil. Terimler, deyimler atasözleri vs. ile zenginleşen dil bu edebiyatın ana malzemesini oluşturur.