Halk edebiyatında saz şairlerinin peşrevden sonra okudukları usulsüz fasılalara da divân denilir. Yine saz şâirleri tarafından aruzun "Fâilatün Fâilatün Fâilatün Failün" kalıbıyla yazılan şiirlere de divân adı verilir. Bu tür eserler, XVII. yy dan sonra Divân şiirinin halk şiirine etkisi sonucu ortaya çıkmıştır. Bunlar bestelendikleri makamlara (hüseynî, karcığar, rast, uşşak) göre birbirlerinden ayrılırlar.
Ey peri dîvâne olurdun hevâ-yı aşk ile
Okusan şevk ile alıp Aşkî'nın dîvânını ( Aşkî )
DİVÂNÇE
Küçük divân, küçük şiir mecmuası. Divân şâirleri bazan divân'ı oluşturan şiir türleri ve nazım şekillerinden herbirine ayrı örnekler vermezlerdi. Daha çok sevdikleri türde şiir söyleyenler yanında mürettep divân oluşturamadan ölen şâirler de vardır. Bu şâirlerin az sayıdaki şiirleri tam bir divan oluşturamadığı için "Divânçe" adını alır. Ancak şâirlerin bazan kendi istekleriyle de divânçe oluşturduktan görülür, özellikle genç şairlerin eserleri bu tür örneklerdendir.
Edebiyatımızda ölüm nedeniyle divan oluşturamayan Figani' nin (ölm. 1532) ve az şiir yazdığı için divan oluşturamayan Kara Fazlı'nın (ölm. 1563) divançeleri meşhurdur. Divânçelerin tertibi de genellikle bir divânda olduğu gibi kaside, tarih, musammat, gazel ve kıta sırasını izlerdi.
DİVAN EDEBİYATI
Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra islam medeniyetinin bilim, inanç ve kuralları etkisinde ortaya koydukları edebiyat türü, "İslamî Edebiyat, Yüksek Zümre Edebiyatı, Havas Edebiyatı, Saray Edebiyatı, Enderun Edebiyatı, Klasik Edebiyat, Eski Edebiyat" gibi adlarla da anılan bu edebiyat en yaygın ama eksik bir kullanımla Dîvân edebiyatı adıyla anılmış ve yaygınlaşmıştır. Bunun nedeni şairlerin manzumelerini topladıkları eserlere Divan denilmesidir.
Türklerin İslâm dinim kabul etmeleriyle, divan edebiyatı ürünleri vermeleri rasında uzun zaman geçmiştir. Goktürkçe'den Oğuzca'ya ve nihayet Türkiye Türkçesi'ne geçiş XIII. yy. a dek sürmüştür. Uygurca ise XI. yy. a kadar Hakâniye lehçesi adı altında birer Divân edebiyatı ürünü sayabileceğimiz Kutadgu Bilig ve Atabetül-Hakâyık'ı ortaya koymuştur.
Aynı dil XV. yy ve sonrasında Çağatayca diye adlandırılmış ve Ali Şir Nevai'yi yetiştirmiştir. Bu bakımdan Divân edebiyatının coğrafyası Osmanlılar ile sınırlı kalamayacağı gibi, dili de Osmanlıca ile sınırlandırılamaz. Harezm, Hakani, Çağatay ve Azerî Türkçesi de Osmanlı Türkçesi kadar bu edebiyatta önemli rol oynar.
Türklerin İslâm dinini kabul etmeleriyle toplum yapılarında köklü değişmeler olmuştu. XIII.yy a gelindiğinde ise sadece konak, medrese ve halk arasında değişik sanat ve edebiyat anlayışları kendini gösterdi. Çağın genel çerçevesi içinde arapça, bilim dili; Farsça, kültür ve sanat dili olarak benimsenmişti.
Böylece Osmanlıca denilen bir karma dil ortaya çıktı ve arı Türkçeyi kullanan halk şâirleri yanında bir de Osmanlıca ile eserler veren avamlar sınıfı oluştu. Bu sınıfın ortaya koyduğu edebiyat iki kola ayrılır.Dindışı (Profane) ve Dinî-Tasavvufi Divân edebiyatı. Dinî-Tasavvufi Divân edebiyatı her ne kadar Divân edebiyatının genel kurallarıma uygunluk gösteriyorsa da adından da anlaşılacağı gibi tasavvuf konularıyla ilgilidir.