Câbirî'nin, felsefe eserlerini tercüme hareketini yorumlarken Me'mun'un rüyasından hareketle İran düşüncesi üzerinde ve bilhassa gnostik düşünceler hakkında kullanmış olduğu ifadeler gerçekten ciddi bir şekilde dikkatle tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Şayet gerçekten Me'mun'un Felsefe hamlesini Cabiri'nin ifade etmiş olduğu gibi ciddi anlamda güçlü olan İran kültürüne karşı bir denge unsuru olarak kullanmak maksadıyla gerçekleştirmek istediği şeklinde anlarsak sorunlar ortaya çıkmaktadır. Yapı¬lan tercümelere ve özellikle Aristoteles'e ait olduğu zannedilen ve gerçekte Yeni Eflatuncu düşüncelere sahip olan ve İslam filozoflarının birçoğunu da ciddi bir şekilde etkilemiş olan eserlere bakmak yeterli olacaktır. Aynı şekilde bu felsefe Farabi'nin tespit etmiş olduğu güzergâhla İskenderiye'den Antakya'ya, Antakya'dan Harran'a ve oradan da Bağdat medresesine bu karakterde geçmiş görünmektedir. Nitekim onların bu dururnlan, Cabiri'nin de eserlerinde ısrarla işaret ettiği gibi, Aristoteles'i iyi anlamadıklan gerekçesiyle İbn Rüşd tarafından eleştirilecektir. O halde Me'mun'un İran düşüncesine karşı hangi felsefeyi yanına almak istediğini sormak gerekmektedir. Cabiri'nin bu düşüncelerini onun tasavvuf bilgi felsefesine karşı takınmış olduğu tavırda aramak gerekmektedir.
Bizim amacımız burada bu sorulara cevap aramaktan ziyade, bir zihniyet dönüşümü olarak Beytü'l-Hikme'nin ne ifade ettiğini soruşturmaktır. Ve Beytü'l Hikme'nin 8.ve 10. yüzyıllar arasında yüklenmiş olduğu misyon bugün Batı düşüncesi karşısındaki İslam düşüncesi için ne ifade etmektedir? Bu bakımdan ilk önce Beytü'l-Hikme hakkında netice olarak şu değerlendirmeyi yapabiliriz: Grek düşüncesi İslam dünyasında entellektüel bir faaliyet olarak algılanıp değerlendirilmiştir. Bu düşüncenin özellikle bilimsel ve entelektüel boyutu sürekli ön planda tutulmuştur. Dinî cephesi ise pagan kökenli olduğu ve ilahi menşe’den kaynaklanmadığı için hiç önemsenmemiştir. Nitekim Yunan Mitolojisi, Thegonisi veTrajedileri müslümanların hiç ilgisini çekmemiştir.
Beytü'l-Hikme, kadim eserlerin tercüme edildiği bir büro ve bazı bilimsel faaliyetlerin sergilendiği bir kütüphane olmakla birlikte, ortaçağda saray etrafında gelişen değişimin ve tebaaya karşı takınılan tavrın ya da farklı kültürlerle kurulan ilişki kabiliyeti neticesinde dışa açılmanın da bir göstergesi olması bakımından önemlidir.(14)
Ayrıca tercüme hareketi neticesinde çok farklı alanlarda yeni bir fikri hareket ortaya çıktı. Yunan mantığının etkisiyle nahiv, sarf ve belağat ilkeleri ortaya kondu. Aynı şekilde Fıkıh Usulü ve Kelam İlminde, mantıktan oldukça yararlandı. Örneğin büyük edebiyatçılardan kabul edilen Câhız, Yunan mantığından en çok etkilenen kimselerdendir. Yabancı kültürlerin tesiri özellikle Kelam ilminde ve daha sonra da İslam Felsefesinde açık bir şekilde görülmektedir. Bağdat'ta başlayan ilim hareketi birçok kuvvetli merkezlere dağıldı. Bu yayılışı iki kutupta toplamak mümkündür:
1. Çin Türkistan'ından Anadolu ve Mısır'a kadar uzanan Türk medreseleri
2. Mısır'dan Sicilya ve Mağrip vasıtasıyla Endülüs'e kadar uzanan Arap-Berberî medreseleri. (14)
Konuyu daha fazla uzatmamak için bu hikmet evinin dönemin doğal şartları içerisinde, günün koşulları çerçevesinde bir ihtiyacı gidermek, medeniyetlerin kavşak noktasına dönen Bağdat’ta bütün düşüncelere cevap verebilmek, açılım sağlayabilmek adına oluşturulmuş bir kurum olup, tarihte bu kadar etki gösteren başka bir kurum bir daha maalesef kurulamamıştır. Umut ederiz ki bu dönemin kapalı kalan kısımları da aydınlanır ve bizlere fayda temin edecek bilgiler ortaya çıkar. Çünkü bilgi her dönemin en güçlü silahı olmaya devam ediyor ve edecek.