İşte Abbasiler döneminde kadim eserlerin aktarıldığı ve işlendiği bir merkezden bahsedilmektedir. İslam dünyasındaki zihniyet dönüşümünün resmi ve kurumsal ifadesi olarak değerlendirebileceğimiz bu merkezin adı kaynaklarda genellikle Beytü'l-Hikme olarak belirtilmektedir. Bu nedenle Beytü'l-Hikme'nin İslam düşüncesinin oluşması bakımından çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü burada yapılan ilk tercümeler her ne kadar tıp eserleri ile ilgili olarak pratik bir ihtiyacı karşılama amacıyla yapılmış görünse de daha sonraki aşamalarda bu tercümeler kendi ana vatanının manevi kültürünü, diğer bir ifade ile felsefeyi de İslam dünyasına taşımıştır. Bu tercümelerden sonra İslam dünyasında farklı kaynaklara atıflar yapılmaya başlanmıştır. Kısacası, şayet bir hastalıktan bahsediliyorsa bunun halledilmesi gereken yerin tıp ilmi olduğu, doğru düşünmeden bahsediliyorsa bunun kıstasının mantık olduğu vb. ifade edilmeye başlanmış, artık her problemin çözülmesi gereken yerin dini düşünee olmadığı kendini hissettirmeye başlamıştır. Hatta İslam dünyası kaynağı Allah olan dinin yanında bir de kaynağı akıl ve beşer olan felsefe ile tanışmış ve belki de bundan sonraki İslam düşüncesinin oluşmasında, dini düşüncenin karşısında bünyesine önemli bir diyalektik unsur katmıştır. Bu nedenle Abbasiler, kadim ilimleri araştırmak ve tercüme etmek için ilim evleri ve Beytü'l-Hikme'yi kurmuşlardır. Beytü'l-Hikme, Bağdat'ta kurulan ilk yükseköğretim evidir. Buna ilave olarak bir de tercüme evi ve Beytü'l-Hikme'ye bağlı bulunan rasathane vardır. Bazı kaynaklarda Beytü'l-Hikme'nin bu şekildeki farklı fonksiyonlardan hareketle, mübalağalı yorumlar yapılarak bu müessesenin bir üniversite ya da en kadim fakültelerden birisi olarak görülmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. (8)
Bazı kaynaklarda Betül-Hikme'yi Bağdat'ta Harun Reşid'in kurduğu ifade edilir. Ancak Beytü'l-Hikme'nin Bağdat'ta ne zaman ve nerede kurulduğunu tespit etmek mümkün değildir. Halife sarayının haremine dâhil olması muhtemeldir. Ancak halkın rahatlıkla girip çıkmaları için halifelerin saraylarından uzak bir mekânda olmalan da mümkündür. Aynı şekilde Beytü'l-Hikme'nin müştemilatı hakkında da kaynaklar ayrıntılı bilgi vermemektedir. Bununla birlikte Beytü'l Hikme'nin ilmî meclisler için salonlar, idaresinde çalışanlar ve kitapları koruyan bekçiler için odalar ve mütercimler için bölümler içeren bir yapıda olması gerektiğini tasavvur ediyoruz. Huneyn b. İshak'ın tercüme ve bununla ilgili işlerde yardımcılan ile birlikte Beytü'l-Hikme'de çalışması, tercüme sanatının öğretimi için orada bir medrese veya medreseye benzer bir yapılaşmanın bulunduğunu düşünmemize olanak sağlamaktadır. Nitekim İbn Ebi Useybia ve diğer tarihçilerin bildirdiğine göre bazı mütercimler de aynı şekilde Beytü'I-Hikme'de çalışmaktaydı¬lar ve bunların çoğu Fars kökenliydi. (9)
Me'mun döneminde Beytü'l-Hikme'nin gelişmesi zirveye ulaştı. Çünkü bu dönemde yabancı dillerden Arapçaya ilimlerin nakledilmesi için tercüme hareketi canlandı. İbn Ebi Useybia'nın bildirdiğine göre, Harun Reşid Müslümanların Rum memleketlerine girmesiyle birlikte Ankara, Amuriye ve diğer Rum memleketlerirıde mevcut olan kadim eserler nedeniyle "Hızanetü'l-Hikme: Felsefe Kütüphanesi"ne Süryani bilgini Yuhanna ibn Maseveyh'i görevlendirmiştir. Ayrıca Klasik İslam kaynakları Grekçeden Arapçaya tercüme faaliyetinin başlamasında Halife Me'mun'un gördüğü bir rüyadan söz ederler. Buna göre Halife Me'mun, beyaz tenli, kızıl sakallı bir kişinin kendi tahtında oturduğunu görür ve onun karşısında saygı ile durarak kendisine bazı sorular sorar. Me'mun'un rüyasında gördüğü bu kişi Aristotales'tir. İbnü'n Nedim'e göre Grekçeden çevirilerin başlatılmasının nedenlerinden birisi olan bu rüya üzerine Bizans'tan Grek filozoflarının eserleri getirtilir. Bu rüyasında Me'mun Aristotales'e iyinin ne olduğunu sorar. Aristotales'ten ilk önce akla uygun olanın, daha sonra şeriatça helal kılınanın ve daha sonra da çoğunluğa uygun olanın iyi olduğu yanıtını alır. (10)