Hafta sonları köşemi Antalya tarihine ayırıyorum. Kent bilinci ve yarınlarımız için kaynaklardan derlenen bilgileri paylaşacağım.
Fethinin 811. yıldönümünde
ANTALYA’NIN TARİHÎ (4)
Ancak Bizans idaresindeki Antalya fizikî yönden pek gelişme gösteremedi. Şehir Helenistik dönemde limanı kuşatan ve doğuya doğru uzanan kesimde iken daha sonra güneydoğudaki geniş alan surlarla çevrilerek şehre katıldı.
X. yüzyılda ise kara tarafına ikinci bir sur yapılarak şehrin gelişmesi ve yapılaşması sağlandı. Böylece liman ve çevresi bir iç kale durumunda kaldı ve idarecilere ayrıldı. Tersaneyi kuşatan tarafta ikinci bir duvar inşasıyla, tersane arkasındaki Ahî Yûsuf Mescidi merkez olmak üzere bir yerleşme şeridi ortaya çıktı.
Selçuklu dönemi Antalya’sı, burayı etraflı şekilde anlatan Arap seyyahların ifadesine göre, etrafı üç kat surlarla çevrili, bağlık bahçelik, mâmur bir şehirdi ve ticaret limanı olması sebebiyle etnik bakımdan karışık bir nüfusa sahipti. Şehirde asıl unsuru meydana getiren Türkler’in yanı sıra Arap tüccarlar, Rumlar, Yahudiler ve Avrupalı tüccarlar da bulunuyordu.
Bu etnik gruplar, duvarlarla çevrilmiş birbirlerinden ayrı mahallelerde oturuyorlardı. Dış mahallelerin birinde, muhtemelen şehrin kuzey kesiminde yabancı tüccarlar ikamet ediyor ve bunların bulundukları mahalleye Minâ deniyordu. Şehrin esas kısmında yanilimanın Güneydoğu, Batı ve Kuzeydoğusunda Türkler, sur içinde ayrı bir mahallede ise Yahudiler bulunuyordu. Güneydoğu’daki bölümde Rumlar oturuyor, pazar ve çarşılar Türk kesiminde yer alıyordu.
Selçuklu döneminde surlarla çevrili kapalı bir şehir olan Antalya Osmanlı döneminde fizikî yönden gelişerek sur dışına doğru yayılmaya başladı. Çarşı ve pazarların sur dışında yer alması bu gelişmeyi yönlendirdi. Muharrem 859 (Ocak 1455) tarihli Tahrir Defteri’nde sadece Ahî Kızı, Ahî Yûsuf ve Çoban Ali mescitleri mahallelerikaydedilen ve diğer mahallelerine yer verilmeyen Antalya’da, bu sıralarda, gelirleriçeşitli vakıflara ait en az 100 dükkân bulunuyordu.
Defterde vakfı bulunan eserler arasında, Hacı Balaban Mescidi ve Medresesi, Teke Bey Türbesi, Arap Reis Mescidi, Liman Mescidi, Ahî Yûsuf Mescidi dikkati çeker. Ayrıca şehirde dört zâviye bulunmaktaydı ve bazı kilise vakıfları da yeniden ihya edilmişti (BA, MAD, nr. 14, s. 406-413, 427).
XVI. yüzyılın ilk yarısında ise şehirde yirmi iki Müslüman, iki gayrimüslim mahallesi vardı. Antalya bu sıralardaorta büyüklükte bir şehir durumundaydı. Mevcut yirmi iki Müslüman mahallesinin hemen hepsi de bir cami, mescit veya imaretin çevresinde teşekkül etmişti. Şehirde Câmi-i Atîk, Câmi-i Cedîd ve Bali Bey Camii adlarını taşıyan üç cami, on sekiz mescid, bir imaret, bir muallimhane, dört hamam vardı.
Mahalleler arasında en kalabalık olanları, eski mahallelerden Ahî Yûsuf Mescidi mahallesi, Temürcü Süleyman Mescidi mahallesi, Hacı Balaban Mescidi mahallesi, Mukbil Ağa Mescidimahallesi, Câmi-i Cedîd ve Atîk mahalleleri, Baba Doğan Mescidi mahallesi, BaliBey Camii mahallesi idi. Ayrıca Karatay Mescidi mahallesi, Halaç Kara Mescidimahallesi, Limon (Liman) Mescidi mahallesi, Tuzcu Mescidi mahallesi, Ahî Kızı, Çoban Ali mescidleri mahalleleri, Kara Paşa mahallesi ve Hacı İlyas mahallesi diğer önemli mahalleleri teşkil ediyordu.
Şehirdeki Hristiyan ve Yahudilerin de ayrı mahalleleri bulunuyordu. Bu sırada Antalya’da 2800 dolayında Müslüman, 600 kadar da Hristiyan ve Yahudi nüfus mevcuttu. Şehirdeki Hristiyanların çoğu kalenin tamirive bakımı hizmetiyle yükümlü olup bunun karşılığında her çeşit vergiden muaf tutulmuşlardı (BA, MAD, nr. 257).
Ayrıca müstahkem kalesinde 123 muhafız vardı (BA, TD, nr. 166, s. 575-591). XVI. yüzyılın son çeyreğinde ise Antalya sur dışına taşan gelişmiş bir şehir durumundaydı. Nitekim 1588’de şehirde otuz dokuz Müslüman, iki gayri müslim mahallesi 4000’i aşkın nüfusu barındırıyordu.
Bu nüfusun 3500 kadarını Müslümanlar, diğer kısmını ise Hristiyan ve otuz kişiden ibaret Yahudiler teşkil ediyordu. En kalabalık mahalleleri XVI. yüzyılın başlarındakidurumlarını koruyorlardı. 1588’de cami sayısı değişmemekle birlikte mescitler yirmidokuza yükselmiş ve yeni kurulan mahalleler de bu mescitlerin çevresinde yer almıştı (TK, TD, nr. 107, vr. 2ª-12b; TK, TD, nr. 567, vr. 1b-14ª).