Şehirde müthiş bir trafik yaşıyorum yaşadıklarım baş döndürüyor ve çoğu zaman, zamanın kıymetini farkedemiyorum.
Siyaset, Ticaret, Savaş, Kriz, Anlaşma derken gündemin labirentleri arasında kaybolmaya yüz tutmuşken bayram tatilini fırsat bilerek köye geldim.
Teknoloji yok. Trafik yok. Ses yok. İnsan bile neredeyse yok...
Kuş sesi var, su sesi var, rüzgar sesi var, çiçek kokusu var, agaç uğultusu var...
Uçsuz bucaksız ova hemen bitiminde Karataş Gölü...
Göl mavi, sazlıklar yeşil, mekeler siyah, komşu tarlalar altın sarısı...
Başaklar selamlıyor gelişimizi. Üzerimizden uçan ördekler karşılıyor bizi.
Bayramı yaşıyorum. Buz gibi soğuk, karpuz çatlatan pınar sularından içiyorum kana kana. Yanımda biraz yufka biraz çökelek. "-Maydonozda olsa iyiydi" diye söylenerek yufkaya çökeleği doluyorum. İlk lokma daha ağzımda, çoban geliyor yanıma. Buyur ediyorum. Onun heybede domates, yeşil biber de var. Birde meşinde ayran. Siz hiç meşinden ayran içtiniz mi? Yemekten sonra soruyor nerden geldin diye. Antalya diyorum.
Bakıyor uzun uzun yüzüme... Sanki bana acıdı. Bakışlarını anlayamıyorum. Nice zaman sonra "-güzel memleket güzel memlekette, yazın durma orda diyor" Tebessüm ediyorum. "-Tüm dünya geliyor sen bana durma diyorsun nedendir?" diyorum. Başlıyor anlatmaya: "-şu çebiçi, oğlağı, kuzuyu gördünmü? İşte Antalyada bunları kessek ilik olmaz ayaklarında. Ama burada öylemi?"
Bu sefer ben bakıyorum yüzüne uzun uzun çobanın. Dedim ki: "-bazen herkes senin gibi uzmanlık alanıyla ilgili kelimeleri kullansa... İş dünyasıda hayattta ne kadar sade olacak... her neyse, yani diyorsun ki, Antalyanın nemi öldürür."
Çoban: "-için için, yavaş yavaş öldürür"
Sesizliğimizi saksağan bozuyor. Hülyalardan sıyrılıyor, karpuzu alıp geliyorum. Bu kadar lezzetli karpuzu en son Nürnberg'te yemiştik Umre ekibiyle bir iftar sonrasında...
Karpuz bittiğinde, gün yüzünü döndü. Rüzgar sert esmeye başladı. Havada bulutta yok. Olsaydı keşke... Yağmur yağsaydı, mis gibi toprak koksaydı. Derenin sesine, yağmur sesi karışsaydı. Nice düşüncelerle adım adım yürüyorum dağdan ovaya...