Arabistan isminin menşeine dâir üç farklı görüş mevcuttur:
1. Arapça'daki "Arab" kelimesi, "kişinin düşüncesini ifade etmesi" mânâsına gelen, "i'râb''d&n gelmektedir. Araplar, hitâbet sanatında us- talaşmış oldukları için, kendilerine Arab (yurtlarına da Arabistan), kendilerinden başkalarına da Acem (dilsiz, konuşmasını bilmeyen toplumlar) adını ve^mş- lerdir.
2. Bazı şecere uzmanları, bugün Arabistan olarak bilinen topraklara ilk yerleşen işinin, Kahtân'ın oğlu ve Yemen Araplarının atası Ya'rub olduğunu, bundan dolayı da bu topraklara Arabistan, üzerinde yaşayanlara da Arap denildiğini söylemektedirler.
Ancak bu teori, hem tarihî delillere hem de mantığa aykırıdır. Ne Ya'rub Arabistan'a yerleşen ilk kişidir, ne de Arab kelimesi hiç bir lingustik kaideye göre Ya'rub kelimesinden türetilebilir.
Üstelik, Ya'rub'un vatanı Yemen'i ve bu yüzden de ilk önce Yemenin ve Güney Arabistan'ın, sonra da Arabistan'ın geri kalan kısımlarının "Arabistan" adını alması gerekirdi. Fakat biz bu adın ilk önce kuzey bölgelerini isimlendirmek için kullanıldığını biliyoruz.
3. Tarihçilere göre, bu ülkenin ilk adı Arabah'tı ve zamanla bu ad Arabistan'a dönüştü ve burada yaşayan halka da Arap denildi. Bu isabetli bir görüştür.
Bütün Sâmi dillerinde, "Arabah" kelimesi, (İbrani- ce'de, geniş bir arazi ya da bir orman anlamındadır; Arapça'da ise göçebe hayatıyla alâkalı bir kelimedir) çöl mânâsına gelmektedir ve Arabistan ülkesi, büyük ölçüde, Hicaz'dan Suriye ve Sina'ya kadar uzayan, bir çöl veya susuz bir orman ya da bozkır görünümünde olduğundan bu topraklar "Arabah" olarak isimlendiril¬miş, insanlarına da zamanla Arap denmiştir. Arab şairleri de bunları şiirlerinde doğrulamaktadır.
Kur'ân'da Arab kelimesi, hiçbir zaman Arabistan için kullanılmamıştır. Kur'ân, Hz. İsmail'in ikamet et- tip bölgeyi "ziraat yapılmayan arazi" olarak tarif eder. Allah'ın sadece Arabistan'ın tabiî şartlannı tanımladı^ çok aşikârdır ve aynı mânâ Arabah kelimesinin bünyesinde de mevcuttur.
Hz. İsmail zamanında onun yaşadığı yerin bir ismi yoktu. O yüzden oraya "ziraat yapılamayan arazi" denmiştir. Eski Ahit'te Hz. İsmail'in yurdu için Midbar kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime "çöl veya çorak arazi" mânâsına gelmektedir, ki bu anlam da aynı bölgeye dâir Kur'ânî tasvirle tamamen örtüşmektedir.
Eski Ahit'te defalarca zikredilen "Horeb" kelimesi, Arabistan'ın Hicaz'dan Suriye ve Sina'ya kadar uzanan belli bir mıntıkasını ifade etmek için kullanılmıştır.2 Kitab-ı Mukaddeste de Arap ülkesinin tümü için genellikle "doğu",3 bazen de, Filistin'in güneydoğusunda bulunduğundan, "güney" tâbiri kullanılmaktadır.4
Arabistan'ın adından ilk defa M.Ö. 1000 yıllarında, Hz. Süleyman döneminde bahsedilmiş olup, 5 akabinde İbranî, Yunan ve Roma tarih kitaplarında ismi sıklıkla geçmiştir. M.Ö. 800'lerde Asurluların çivi yazılı kitabelerinde, Arap ülkesi mânâsında "Aribî" kelimesi geçmektedir.6 "Arap" tabiri, İslâm'ın gelişinden önce artık Yemen'den Suriye'ye kadar uzanan tüm toprakların ismi olmuştu.