Arabistan'da Yetişen Mahsûller ve Bölgenin Maden Zenginliği: Arabistan'da çoğunlukla, elma, hurma ve diğer meyve çeşitleri yetişmektedir. Ara sıra ziraata uygun arazilere rastlanmaktadır. Eski kavimler arasında Arabistan gümüş ve altın madenleriyle ve kokularıyla öne çıkmıştı. Arabistan'ın altın madenlerine ve buhuruna dair kayıtlar, hem Kitab-ı Mukaddes'te hem de klasik kaynaklarda mevcuttur.
Hemdânî, Sıfatü Cezlreti'l-'Arab isimli eserinde, Arabistan'da bulunan madenlerden tafsilatlı bir şekilde bahsederken, Burton da bu konu üzerine "Med- yen 'in Altın Madenleri" isimli bir kitap yazmıştır. Umman ve Bahreyn sahilleri, her yıl binlerce dalgıcın inci çıkarmak için geldiği inci madenleridir âdeta.
Fakat Arap tüccarların emeklerinin karşılığında aldıkları hisse çok küçüktür ve aslan payı İngiliz şirketlerin cebine girmektedir. Meselâ, yalnızca Bahreyn incilerinden 1910 yılında elde edilen gelirin, 1.200.000 Sterlin olduğu tahmin edilmektedir.
Arabistan'da yetişen hayvanlardan, bilhassa atlar güzellikte ve süratte eşsizdir. Develer en faydalı ve değerli hayvanlardır. Arabistan'da ayrıca geyik, aslan gibi diğer hayvanlar da bulunmaktadır. Tarihçi Heredot, eserlerinde, Arabistan'da ölümcül ve uçan yılanların varlığından bahsetmektedir ki, bu Mûsâ Peygamber'in sözleriyle de doğrulanmaktadır (Tesniye 8: 15). Fakat şimdi bu yılanlar mevcut değildir.
Arabistan'ın Coğrafî Bölgeleri
Arap coğrafyacıları ülkelerini, Mezopotamya ve Arabistan Suriye'sini hâriç tutarak, beş bölgeye ayırmışlardır. Bunlar, Tihâme, Hicaz, Necid, Yemen ve Arûd'dur. Günümüzdeki bir çok coğrafyacı, Tihâme'yi Hicaz'ın bir parçası olarak görmektedir. Arabistan'daki en büyük dağ silsilesi olan Cebel-üs Serât, bölgeleri birbirinden ayıran tabiî sınırdır. En kuzeyden (Suriye toprakları) başlayıp en uç noktasında (Yemen) biten bu hat, Arabistan'ı doğu ve batı olmak üzere iki kısma ayırmaktadır.
Alan bakımından doğu bölümünden daha küçük olan Batı bölümü, boylamasına Suriye sınırlarından Yemen'e kadar, enlemesine de Cebel'ü- Serât'tan Kızıldeniz'e kadar uzanmaktadır. Bu kısım daha çok Hicaz olarak bilinir. Hicaz'ın güneyindeki (Yemen tarafındaki) alçak bölge Tihâme ve Gavr (ki kelime mânâsı alçak topraklardır) olarak bilinmektedir.
Serât dağlarından Mezopotomya'ya uzanan ve genelde daha yüksek olan Doğu bölümü, Necid'dir. Bu isim, yüksek topraklar anlamına gelmektedir. Necid ile Tihâme arasındaki dağlık araziye ise Hicaz denir, çünkü burası bu iki memleket arasında bir maniâ gibi durmaktadır.
{Hicaz veya haciz kelimesinin sözlük anlamı, "perde" veya "maniâ"dır.) Yemâme, Umman, Bahreyn ve Necid'in güney sınırlanndaki Irak ile Basra Körfezi arasında bulunan diğer şehirler bir kıvrım oluşturduklarından dolayı, Arud olarak bilinirler. Arûd, Arapçada kıvrım anlamına gelmektedir. Kızıldeniz sahillerinden Umman Körfezi'ne uzanan güney kısmı (Hicâz ve Arud haricindeki topraklar) Yemen ismile anılır, çünkü burası bereketli ve nimet dolu bir ülkedir. (Arapçada yumn, "inayet, nimet, hayır" anlamlarına gelmektedir.)
Arud Bölgesi
Yemâme, Bahreyn ve Umman olmak üzere üç bölgeden oluşur.
a) Yemâme: Doğu tarafında Umman ve Bahreyn, güney tarafında ise Ahkâf Çölü (kum tepeleri) ile çevrilidir; batı tarafında Hicaz ve Yemen'in bir bölümü, kuzeyinde ise Necid bulunmaktadır. Yemâme'nin kuzey kısmı çok bereketlidir.
Eski zamanlarda Yemâme, Tasın ve Cedis kabilelerinin vatanıydı.44 Bölgenin meşhur şehirleri Hicr (veya Kariye) ve Ca'de'dir. Bahsi geçen kabilelerden arta kalan bina ve kale harabeleri, İslâm'ın gelişine kadar Yemâme'de mevcûdiyetini korumuştu. Kariye olarak da bilinen Hicr şehri bu kabilelerin başkentliğini yapmıştı. Zergâ'nın, üç günlük mesafeden (45 km) düşmanını görebilecek kadar keskin gözlere sahip olduğu söylenen mavi gözlü kadın Yemâmeliydi.
İslâm'ın gelişinden kısa bir süre öncesine kadar Yemâme, Bekr bin Veyl kabilesinin bir şubesi olan meşhur Beni Hanîfe kabilesinin mekânıydı. Hicrî 8. yılda kabileden bir heyet, Arlah Rasûlünü ziyaret edip İslâm ile şereflendi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) devrinde öldürülen yalancı peygamber Müseylemet'ül-Kezzâb da aynı kabiledendi.