Hattat Necmi Atik'in eserlerinden bir tanesi olan 'Ariflerin Satrancı' isimli eserini takdirlerinize sunuyorum. İstifade etmeniz temennisi ile...
Evren dâimî seyir ve seyrân hâlindedir ve evrende hareket hâlinde olmayan hiçbir varlık yoktur. İnsan, hayvan, nebat, taş, toprak, arz ve semâ hep bir seyir içindedir. Bu seyir Rabbimizi tanımak, O’nu tanıtmak ve O’nu anmak için gerçekleşir.
Mahlûkatın en şereflisi insanoğlunun seyri, ruhlar âleminde ruhunun yaratılmasıyla başlamış, bir anadan ve bir babadan dünyaya gelmesiyle vücûd bularak yeryüzünde devam etmiş ve etmektedir.
Allah’ın ruhlar âleminde; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” suâline, ruhların “Evet” demelerinin sadâkatini ölçmek için önce arza, oradan da ana karnına, daha sonra da dünyaya indirilmesi, sûfîlerin dilinde “hubût” yani arza iniş olarak adlandırılmıştır. Hem “hubût” hem de “urûc” yani en yüce mertebeye yükselme bir yolculuktur.
Yolculuk, beden ve ruhla yapılır. Ruhla yapılmayan, İlâhî gâye ve maksat taşımayan yolculuk, en büyük nimet olan bu hayatı, israftan başka bir şey değildir. Yolculuktan maksat insanın istediği yere varabilmesidir. Dünyadaki yolculuğun varış noktası ise her insan için aynıdır ve son durak kara topraktır. Lâkin âhirete uzanan yolculuktaki varış noktası için iki ebedî durak vardır; Cennet ve Cehennem. Topraktan yaratılan insanın vücudunun varış yeri yine toprak olsa da, Allah’ın ruhundan üflediği insanın ruhunun varış yeri ise Hakk Teâlâ’dır.
İnsanı meydana getiren vücud ve ruhun her ikisi de, Allah’ın insana ikrâm ettiği ve dileyenler için Kendisi’ne ulaştıracak yoldaki her türlü hâllere karşı üstün vasıflarla donattığı varlıklardır. İnsan, hayatı boyunca çeşitli hâllerin içerisinde evrilip durur, kâh dar ve sıkıntılı anlar yaşar, kâh geniş ve ferahlatıcı anlar.
Her hâlükârda yaşayabileceği durumları önceden bilen ve bu hâllere karşı çözümler geliştiren yolcu, hedefinden gaflete düşmeyerek yolculuğunu daha kolay bir şekilde gerçekleştirir. İşte bu yolcuya “ne yaptığını bilen” anlamında “ârif” denir. Eğer yolculuğu içi yolu iyi bilen, tecrübeli bir de rehber edinmişse, ârif en kısa sürede hedefine ulaşır.
Her varlığın bir yaratılış sebebi ve nedeni vardır. İnsan ve cinler ise, cennet ve cemâlullah için yaratılmışlardır. “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât, 51/56) buyurur Rabbimiz. O zaman, insanoğlunun hedefi visâl-i Hakk’tır, yâni Rabbi’ne ulaşmak ve kavuşmak. İnsan, kendini ve ulaşacağı yeri bilmez ve tanımazsa, kendisine verilen en büyük fırsat olan hayatını heder ederek, ebedî kaybedenlerden olur. İnsanı Rabbi’ne ulaştıran yol ise sırât-ı müstakîmdir, dosdoğru yoldur.
“İşte bu benim sırât-ı müstakîmimdir, buna uyun. Başka yollara sapmayın, sonra onlar sizi Allah’ın yolundan ayırırlar” (En’âm 6/153) âyet-i kerimesinde buyurulan ve Allah’a vâsıl kılan yol hakkında Abdullah ibn Mes’ûd el-Hüzelî’ye (r.a.); “Sırât-ı müstakîm (dosdoğru yol) nedir? diye sorulur. O şöyle cevap verir: “Hz. Muhammed (s.a.v.), bizi sırât-ı müstakîmin başında bıraktı. Bu ana yolun sonu Cennet’e ulaşmaktadır. Bu yolun sağında ve solunda başka tâlî yollar da vardır. Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar durmuş, oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar. Kim ana yolun dışındaki yollara saparsa, o yol onu Cehenneme götürecektir. Kim de sırât-ı müstakîmde yoluna devam ederse Cennet’e ulaşacaktır.”
“Nefsine ârif olan, Rabbi’ne ârif olur” veya “Nefsini tanımayan Rabbi’ni tanıyamaz” anlayışının bir sonucu olarak, insana kendini ve Rabbi’ni tanıtmayı vazife kabul etmiş tasavvuf yolları, farklı usullerle yüzyıllardır bu faaliyetlerini sürdürmekte, yolculara kılavuzluk etmektedirler. Bu farklı yolların tamamında tasavvufun manevî ana dinamikleri “Şeriat, tarikat, hakikat ve marifet” dörtlüsüdür.
Yolcu, dînin, zâhirine âit kâide ve kurallara, inanç, ibâdet ve ahlâk esaslarına uyarak şeriatı; bâtınî kurallara uyarak; eli, dili ve namusu muhafaza ederek, Allah’ın haram kıldıklarından kaçarak tarîkatı; kalbinden Hakk’ın dışında bütün arzu ve istekleri atarak marifeti idrâk eder ve eşi ve benzeri bulunmayan Rabbine tamamen teslim olarak hakîkate yolculuk yapar.
Hidayet GÜLTEKİN