Hattat Necmi Atik'in eserlerinden bir tanesi olan 'Ariflerin Satrancı' isimli eserini takdirlerinize sunuyorum. İstifade etmeniz temennisi ile...
Mârifetullah, “Allah’ın zâtı, sıfatları, fiilleri ve isimleri hakkındaki bilgi” şeklinde tanımlanmıştır. Fakat Allah’ı bu şekilde tanımak da insanın kendini tanımasına (ma‘rifetü’n-nefs) bağlıdır. Nefsini bilen kimsenin rabbini bileceğini belirten hadis-i şerîf de bunu teyid etmektedir. Ebû Saîd el-Harrâz aynı kavramı, “Nefsini bilmeyen rabbini bilemez” şeklinde ifâde etmiştir. İnsanın nefsini bilmesi rabbini bilmesinin başlangıcı, rabbini bilmesi nefsini bilmesinin neticesidir; yani insan nefsinin sıfatlarında ârif olmadıkça rabbinin sıfatlarını idrâk edemez.
İbnü’l-Arabî, marifetullah yolunda geçirdiği tecrübeleri satırlara ve sadırlara aktarırken, visâl-i Hakk’a kılavuzlayacak tasavvuf yolunun ana kavramlarını öğretmek ve sâliki seyr ü sülûkunda karşılaşacağı hâllerden haberdâr etmek maksadıyla, yüz ana başlıktan oluşan ve muhataplarını ârif olmaya, marifetullâha davet eden “Ariflerin Satrancı”nı, ilim ve irfân ölçüleriyle hassas bir terâzide şekillendirmiştir.
Ariflerin Satrancı’nda, yolcunun, yolculuğunu zorlaştıran ve onun menzilinden ayağının kaymasına sebep olan kötü hâller kancalarla ifâde edilmiş ve yolcunun bu kötü hâllerden mutlaka uzak durmasına önemle dikkat çekilmiştir. Diğer yandan, yolcu hangi kancaya takılırsa takılsın, düştüğü derekeden tekrar kurtulma mücâdelesini ve azmini ise asla kaybetmemeli ve Visâl-i Hakk yolculuğuna katiyyen devam etmelidir. Yolcuya meşakkat veren ve ayağının kaymasına sebep olup onu yolundan alıkoyan, derekelere düşüren kancalar olduğu gibi, âlî derecelere yükselten ve ok ile temsil edilen üstün hâller de söz konusudur. Yolcuya bu üstün hâllerle ne kadar hızlı yol alacağı ve Visâl-i Hakk’a ne kadar çabuk ulaşacağı gösterilerek, bu üstün hâllerle hâllenmesi de önemle tavsiye edilmektedir.
Ariflerin Satrancı, bir zamanlar varlığından hiçbir işâretin olmadığı yokluk âleminde olan insana, Allah’tan başka her şeyin fâni, yâni vücudunun yok olacağının bilincini vermek gâyesiyle birinci basamak olan “Yokluk” kavramından başlamaktadır. İkinci basamak, insanın dünyaya gelişi, yokluktan varlığa adım atışı, yolcunun yolculuğunun başlangıcıdır. Yolculuktan gâye, Allah’tan gelen yolcunun, yolunu kaybetmeden, rotasını şaşırmadan tekrar Rabbine dönebilmesidir. Bu yolculukta Ariflerin Satrancı, yolcunun pusulası ve kılavuzu görevini üstlenmektedir.
Üçüncü basamak, yolcunun varlık âlemindeki her şeyin yerli yerinde ve mükemmel bir şekilde yaratıldığını temâşâ etmesidir. Bu dönem, insanın doğumundan büluğ çağına kadar geçirdiği, kendini ve çevresini tanıdığı süredir. İnsan, doğduğu âlemde her türlü ihtiyacının karşılandığını, râzı edildiğini ve her şeyin tam istediği gibi olduğunu görür ve idrâk eder. Yokluktan geldiği ve bu âleme âit olmadığı halde kendisini bu âlemde yabancı hissetmemektedir. Bu âlemin varlıkları tarafından kabul görmüş ve sevilmiştir. Her şey emrine âmâdedir. Biraz serpilip büyüyüp, buluğ çağına erince şiddetle kötülüğü emreden nefis elbisesi kendisine giydirilir.
Ariflerin Satrancı’nın dördüncü basamağında yolcu, nefsinin bitmek ve tükenmek bilmeyen istek ve arzularının tazyîki ile karşı karşıya kalır. Nefis, arzularını tetikleyen şeytanla işbirliğindedir. Kişi şeytanın arzu ettiği kıvamdadır ve onu hevâ ve heveslerinin paralelinde türlü vesveselerle hakîkat yolundan uzak tutmaktadır.
Şeytanın tamamen tesiri altında kalan nefis, Mezellet, Toprak Altı, Cehâlet, Kin, Kötü Fiiller, Mihnet, Edebi Az basamaklarında rotasını şaşırmış bir vaziyette ne yaptığının farkında bile değildir. Edebi Az kişi ise ilk kancaya takılır ve Kötü Fiiller derekesine düşer. Terbiye, incelik ve nezâkettir edep. Hakk’ı ve halkı tanımamak, nefsinin keyfine göre hareket etmek ise edepsizliktir.
“Edep bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan, Giy o tâcı emin ol her belâdan.” Edepliden edebi öğrenerek, edeplenmektir asıl olan. “Bir babanın evladına bıraktığı en güzel mîras güzel ahlâktır.” Edebin önemini belirtmek ve muhâtabı edepli olmaya davet etmek için “Edeb yâ hû” denilir. Edepsiz insan, dünyada da uhrâda da mahrûmdur. İtibar görmeyen Edebi Az kişi, insanlardan elde edeceği menfaatlerin kesileceği endişesiyle Kötü Fiiller işler ve hâince davranışlar içerisine girer.