Umremizin ilk ziyareti Medine’ye…
Resûl-i ekrem’in (sallallahü aleyhi ve sellem) medfun bulunduğu ve yeryüzünün en güzel yerlerinden bir tanesi, alemi islam’ın aşkla şevkle heyecanla göz yaşıyla ziyaret ettiği bir yer. Ilıman bir havası ile Mescid-i Nebevi’nin ihtişamıyla, hurmalıkları ile müminleri tebessümle karşılıyor Medine…
Girenler edeple, çıkanlar edep ve haya ile çıkıyorlar Medine’den. Peygamberin şehri Ensar ve Muhacir’in şehri İslam Devleti’nin ilk temelinin atıldığı yer Medine. Anlayacağınız burası peygamberin şehri buraya nasıl girilir onu Nabi’den duyalım ve onun hatırasını sizlerle paylaşmaya çalışalım.
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafâdır bu
Murâat-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır büsegâh-ı enbiyâdır bu.
Büyük çoğunluğu yüksek rütbeli Osmanlı devlet adamlarından meydana gelen Hacc kafîlesi alemlere rahmet olarak yaratılan, mutluluk rehberi Peygamber Efendimizi ziyaret yolunda. Çölde günlerdir süren yorucu yolculuk bitmek üzere. Medine’ye yaklaştıkları bir gecede son kez mola verdiler. Kafiledekiler kısa bir süre içinde yorgunluktan uykuya daldılar.
Ancak biri var ki günlerdir uyku görmeyen nemli gözleri ile uzaklara dalmış; İki cihan güneşi Peygamber Efendimizin hasreti ile yanmış ve kavrulmuş. Yusuf Nâbî bu. O gece de Resulullâh’a bu kadar yakın olmanın hazzı içerisin de yerinde duramayıp gezerken…
O da ne!
Devlet büyüklerinden birisi ayağını kıbleye doğru uzatmış uyumuyor mu!
Yusuf Nâbî’nin gözü karardı. Yetkiliyi uyandıracak ve uyaracak tarzda şu sözler ağzından inci gibi saçılmaya başladı:
Nâbî’nin, yüreği yanarak söylediği nâ’tının manası şu şekildeydi.
“Edebi terketmekten sakın. Zira burası Allahü Teâlâ’nın sevgilisi olan Peygamber Efendimizin bulunduğu yerdir. Bu yer Hak Tealının nazar evi. Resûl-i Ekremin makamıdır. Burası Cenabı Hakk’ın sevgilisinin istirahat ettikleri yerdir, fazilet yönünden düşünülürse Allahü Teâlâ’nın arşının en üstündedir.
Bu mübarek yerin mukaddes toprağının parlaklığından yokluk karanlıkları sona erdi. Yaratılmışlar iki gözünü körlükten açtı. Zira burası kör gözlere şifa veren sürmedir. Gökyüzündeki yeni ay Onun kapısının yüreği, yaralı aşığıdır Bunun kandili dahi, ışığının nurunu ondan almaktadır. Ey Nâbî! Bu dergâha edebin şartlarına riayet ederek gir. Zira burası büyük meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin hürmetle eğilerek öptüğü tavaf yeridir.”
SAKIN KİMSE DUYMASIN!
Bu mısraları işiten o yüksek rütbeli kişi hemen ayaklarını toplayarak doğruldu ve:
– Ne zaman yazdın bunu? Senden ve benden başka duyan oldu mu? diye sordu. Yusuf Nâbî de:
– “Daha önceden hiç söylememiştim. Su anda sizi bu halde uzanmış görünce elimde olmayarak yüksek sesle söylemeye başladım, ikimizden başka bilen yok” dedi.
Bu sözler üzerine o kişi rahat bir nefes alarak:
– Mademki bu şiiri burada söyledi burada kalsın. İkimizden başkası duyarsa, senin için iyi olmaz” diye ikaz etti.
O böyle tehditler savuradursun, Cenab-ı Hak, habibinin aşkıyla söylenen bu gönül açıcı ifadeleri hiç gizli bırakırmıydı? Bu İfadeleri kıyamete kadar unutulmayacak bir şekilde açığa çıkardı.
Na’tı Şerif Medine sefalarında
Kafile yoluna devam ederek sabah namazına yakın Mescidi Nebi’ye vardı. Onlar Mescid-i Nebi’ye girerken minarelerden yanık sesli müezzinler Ezan-ı Muhammedî’den evvel Nâbî nin
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafâdır bu
diye başlayan na’tını okuyorlardı.
Nâbî ve o yüksek rütbeli kişi hayretten dona kaldılar. Sabah namazını kıldıktan sonra Nâbî ve öbür zat namaz kıldıkları camiin müezzinini buldular. Nâbî müezzine;
– Allah aşkına, Peygamber aşkına ne olursun söyle. Ezandan önce okuduğun na’tı kimden nereden ve nasıl öğrendin? diye sordu. Müezzinde büyük bir heyecan içerisinde şunları anlattı: Resul-i Ekrem Efendimiz bu gece Mescidi Nebi’de ki bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: “Ümmetimden Nâbi isimli biri benî ziyarete geliyor.
Bana olan askı her şeyin üstündedir.
Bugün sabah ezanından önce, onun benim için söylediği bu şiiri okuyarak Medine’ye girişini kutlayın” buyurdular. Biz de Resulullâh Efendimizin emirlerini yerine getirdik.
Nâbî müezzinin son sözlerini işitmez olmuştu. Gözyaşları içerisinde: Sahiden Nâbî mi dedi. O iki cihanın peygamberi Nâbî gibi bir zavallıyı, günahkârı ümmetinden saymak lûtfunu gösterdi mi? dedi. Evet cevabını alınca da sevincinden bayılarak kendinden geçti.