Yetim doğdun, yetimleri unutmadın. Düşkünler senin himayende huzur buldular. Bedeviler sende medeniyet gördü. Kalabalıklara karşı nezaketinle erittin yürekleri. Hiç affedilmez şeyleri affettin. Umudu tükenmişler senin bağrında çiçek açtı.
Zavallıların o kadar yakınındaydın ki onların dövülmeleri, aç bırakılmaları bir yana, hizmetçilere beddua edilmesini bile yasaklamıştın. Bir defasında, aklından biraz zoru olan bir kadın seninle konuşmak istemişti. Senin yanındakilerden sıkıldığını anlayınca kadına: “Hangi sokağa gitmek istiyorsan oraya geleyim de konuş” demiştin.
Kadın seni tuttu, en ücra sokağa götürüp, derdini anlattı. Erinmedin, üşenmedin de onun derdini dinledin. O gün, Enes bile sana şaşırmıştı. ‘Sizin hayırlınız hanginiz, şerliniz hanginizdir söyleyeyim mi?’ sualinizle “Sizin hayırlınız kendisinden hep hayır umulan ve şerrinden emin olunanızdır. Sizin şerliniz de kendisinden hayır umulmayan ve şerrinden emin olunmayanınızdır” cevabınızla bizleri uyardın Ey Allah’ın Resulü.
Arkadaşlarına merhametliydin; bir yolculukta yakacak odun toplayan dostlarından geri kalmamış, “Ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam!” demiştin. Güçsüzlere merhametliydin; “Hastayı ziyaret edin, açı doyurun esiri kurtarın!” diye seslenmiştin bütün zamanlara.
Hayvanlara merhametliydin; aç bir devenin sahibine, “Konuşamayan bu hayvana bakarken Allah’tan kork!” diye gürlemiş, susuz köpeğe su içiren bir günahkârın cennete girdiğini haber vermiştin inananlara. Ağaçlara merhametliydin, bir ağaç dalının kırılmasına bir otun yok yere koparılmasına razı olmamıştı kalbin. Düşmanlarına karşı merhametliydin; Mekke’nin fethinde kendisine yıllarca kötülük yapanlara şöyle seslenmiştin bineğinin üstünden: “Hepiniz serbestsiniz!”
Peygamberimize gelen koca sahabe “Ya Resûlallah! Kalbim katılaştı, üzülemiyorum, ağlayamıyorum” deyince Resûlullah Efendimiz (SAV), “Yetimin sofrasına otur, muhtaçlarla hemhâl ol. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gider. Kalbinde yumuşama göreceksin” diyordun.
Peygamberimiz, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz” diyor, ayrıca insanı iliklerine kadar sarsan bir şey daha söylüyordu: “Birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş sayılmazsınız!” Bu güzel söz, imanı yetiştiren toprağın “sevgi” olduğunun açık ifadesiydi.
“Mümin; seven ve sevilen, dost olan ve dostluk kurulandır. Sevmeyen ve sevilmeyende, dost olmayan ve dostluk kurulmayanda hayır yoktur!” diyordu En Sevgilimiz… Sadece demekle kalmıyor, bu sözün nasıl hayata dönüştürüleceğinin en güzel örneklerini de veren bir Peygambersin sen.
Karşılaştığı herkese tebessüm ederek sözle selam veren, selam kelimesindeki “barış, esenlik, güven” temasına işaret edercesine “Selamı yayın” diyen bir Peygamber. Uzaktan gelen, nasıl davranacağını ve konuşacağını bilemeyen bir köylü, yakasını tutup çekiştirdiğinde sabreden, tepki gösteren sahabesine müdahale ederek “Bırakın, derdini anlatsın” diyen bir Peygamber.
Öyle bir hayat yaşadın ki, her bir davranışın bütün anlaşmazlıklarımıza hakem... Hikmet dolu tek bir sözün, bütün çaresizliklerimize çözüm… Nakış nakış faziletle süslü lekesiz hayatının parlaklığı asırlar öncesinden günümüzü aydınlatıyor; incinmeye ve incitmeye asla razı olmayan nurlu kalbinle her dem ışık tutuyorsun yolumuza…
Mâzi, hâl ve istikbâlimizi kuşatan değerli sözlerin kardeşliğimizi pekiştiriyor. Sevincimizle sevinen, hüznümüzle hüzünlenen Kutlu Nebî! Kuraklıktan çatlayan topraklar yağmura nasıl hasretse, Sana öyle hasretiz… İnleyen hastalar sabahı nasıl beklerse, Seni öyle bekliyoruz.
Rebbiülevvel Ayı’nın 12. gecesi dünyayı şereflendiren Peygamberimize onun âline ashabına selat ve selam olsun ve bütün ümmetine hidayetler güzellikler ihsan etsin kandilimiz mübarek olsun…