Kahpe haydut devlet Amerika Birleşik Devletleri bir rahip kılıklı terörist BRUNSON için ülkemize yaptırımlar uygulamaya başladı, iki tane bakanımızın mal varlıklarına el konuldu. Türkiye acilen karşılık verdi ama Amerika’nın derdinin rahip Brunson olmadığını herkesin bilmesi gerekir.
Aslında burada terör devletine yandaşçılık yapan terör devletini kuran ve kollayan Dicle ve Fırat arasını Siyonist İsrail’e kazandırmak için uğraş ve çaba içerisinde olduğunu bütün cümle alem biliyor. Bütün çalışmalar, bu devletin Kızıldeniz, Nil ve Fırat nehirleri arasında kurulması için Amerika, işgal ve savaşlarla Ortadoğu’yu sıkı denetim altına almayı planlıyor.
İkinci Dünya Savaşı döneminde ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt, petrol zengini Suudi Arabistan’ın savunulmasının ülkesinin yaşamsal çıkarları açısından öncelikli olduğunu açıkladığında, ABD’nin Ortadoğu coğrafyasında bu tarihten itibaren daha “etkin” rol oynamaya başlayacağı da anlaşıldı. Soğuk Savaş süresince SSCB ve ABD arasında mücadelelerin arenası olan Ortadoğu, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından “tek güç” olarak kalan ABD’nin insafına kaldı.
STRATEJİ: BÖL, YÖNET
ABD ise yeni askeri doktrinini, “caydırıcılık” stratejisinden kendi çıkarlarını tehdit eden ülkeleri “etkisiz hale getirme” bir başka deyişle “böl-yönet” stratejisine dönüştürdü. ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik sürdürdüğü politikanın esasını; Batı dünyasını besleyen petrolün ve bu petrolün ulaşım yolları ile Basra Körfezi’nin kontrol altında bulundurulması, Amerikan çıkarlarına karşı olan tüm devletlerin, petrol kaynakları ve yeraltı zenginlikleri ile baş döndüren Ortadoğu’da etkili olmasının engellenmesi oluşturmaktaydı. Özellikle Rusya, Çin ve AB ülkelerinin bağımsız bir petrol alanına girmesini önlemek birinci öncelikti.
SOYKIRIM İÇİN MİLAT
Theodor Herzl tarafından 1897’de İsviçre’de toplanan Birinci Dünya Siyonist Kongresi, Ortadoğu’da bir İsrail devletinin kurulmasını amaçlıyordu. İngiltere ve bazı Batılı devletler, Filistin topraklarında bir İsrail devletinin kurulmasına destek veriyordu. Böylece, 29 Kasım 1947’de, BM, Filistin topraklarının yüzde 56’sının 650 bin kişilik Yahudi nüfusuna, yüzde 44’ünün de 1 milyon 300 bin kişilik nüfusu bulunan Filistin’e verilmesini sağlayan bir planı onayladı. ABD’nin Ortadoğu politikasında, 1948 yılında kurulan İsrail devletinin güvenliğinin sağlanması da son derece önemli bir konuydu elbette. Nitekim, İsrail’in kurulması, Ortadoğu’da 1948 yılından itibaren başlayan savaş, zulüm ve soykırım dönemi için de bir “milat” olacaktı. ABD’nin kanlı elleri, bu tarihten itibaren Ortadoğu ülkelerinden çıkmadı.
ABD’nin İsrail’in güvenliğini sağlamak amacıyla belirlediği yol haritasında kuşkusuz ilk hedef İsrail’e yönelik en büyük tehdidi oluşturan Irak olmuştu. İsrail’in güvenliği açısından, Saddam yönetiminin devre dışı bırakılması ve Irak’ta yeni bir rejim oluşturulması, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları açısından da önemliydi.
İRAN, ÖNEMLİ TEHDİT
ABD’nin Irak’ı şekillendirdikten sonra, muhtemel hedefinin, İsrail için diğer bir önemli tehdidin İran olabileceği değerlendiriliyor. Kuşkusuz aynı durum Suriye için de söz konusu olabilecek. ABD ve İsrail, bu sistem çerçevesinde öncelikle Ortadoğu’yu, daha sonra da Orta Asya’yı sıkı denetim altına almayı planlıyor. Asıl hedef ise Nil Nehri-Kızıl Deniz ve Fırat Nehri arasında oluşturulmak istenen Büyük İsrail Devleti’nin kurulmasıdır.
VE TÜRKİYE
Büyük şeytan ABD’nin planlarını suya düşüren bir rahibini bile Türkiye elinden kurtaramayan Suriye’de hiçbir şey yapamayan, Astana’da masada olamayan Afrin’e giremeyen, silah verip karşılığını alamayan ABD’nin bütün plan ve oyunlarını Türkiye bozdu. Oyunları ve planları bozulunca da Amerika çıldırmak zorunda kalıyor onu da hoş görün dostlar.
Amerika tarihten silinecek günleri sayıyor Allah’ın izniyle...