Bu ülke ve bu millet tarihte olduğu gibi 2016 Temmuz'unda dünyaya örnek olacak tarihe mal olacak bir onur ortaya koyarak yeniden dirilişin yeniden varoluşun dirilişin nasıl olacağını ortaya koydular hep tarih yazmaya alışılagelmiş bu millet bir kez daha tarihin o güzel sayfalarında Ümmetçi yerini almayı başardılar aslında.
15 Temmuz sıradan bir zaman değildir 15 Temmuz'un altında çok meseleler yatmakta bildiğimiz ve bilmediğimiz çok şeyler vardır. Belki dünyadaki birçok ihanet şebekesi ile beraber hareket edilerek Bu ülkeyi zalimlere hainlere din düşmanlarına teslim edilmesi için yıllardır hazırlanmış çok üzerinde çalışılmış bir zaman dilimidir 15 Temmuz.
Ne hazindir ki bunu yapanlar Allah adına din adına peygamber ve Kuran adına yaptıklarını söylemekte idiler böyle olunca dine Kuran'a saygıları sonsuz olan bu millet maalesef bu kuklalara bu piyonlara inandı ama 15 Temmuz'da bir çok kişi bu ihanetin ne denli bir ihanet olduğunu anladılar ve hemen Allah'a sığınıp tövbe ettiler, ama hala inanamayan ve bu zalimlere bu hainlere batı uşaklarına inanan bir çok Müslüman kardeşlerimiz var. bu Müslüman kardeşlerimiz bir an önce uyanmalıdır.
Uyanırlarsa Allah onları inşallah af edecektir. ama onların hain söylemlerine İnanıp hala bu yolda yürüyen kardeşlerimiz de bilmeli ki bunlar bu vatana ihanet etmektedirler bunlar bu Müslümanlara bu dini mübine, bu ümmete ihanet etmektedirler. Mısır'da ortaya konulan tezgahın aynısını Türkiye'de Müslümanlar üzerinden Ümmet üzerinden sergilemek istediler bunun bir an önce farkına varıp bu hainlerin yolundan ayrılmanın vakti gelmiş ve geçmiştir bile.
Peygamberimiz seriye olarak gönderdiği askerler (sahabeler) arasındaki şu konuşma ve Peygamber tavrı bizler için de ölçü olmalı. O da şudur:
Peygamber Efendimiz bir gruba (seriyye) askerî görev vermiş, başlarına da Abdullah b. Huzâfe’yi geçirmişti. Abdullah bir sebeple öfkelenmiş, emri altındakilere odun toplayıp yakmalarını, ateş olunca da içine girmelerini emretmişti. Emri alanlar tereddüt içinde kaldılar. Bir kısmı “Komutana (ülü’l-emre) itaat edilir” diye ateşe girmeye teşebbüs ediyorlar, bir kısmı ise “bu itaatin, buyruğun meşrû olmasına bağlı bulunduğunu” düşünerek onları engelliyorlar, “Biz ateşten kaçarak Peygamber’e katıldık” diyorlardı. Bu çekişme devam ederken ateş söndü, seferden dönünce durumu Resûlullaha arz ettiler.
“Ateşe girseydiler kıyamete kadar ondan kurtulup çıkamazlardı. İtaat ancak meşrû emre olur” buyurdu.
15 Temmuz’u darbenin yapılacağı gün olarak tesbit edip, 249 şehit ve yüzlerce gaziye sebebiyet verenler ‘mutlak itaat’ adı altında kendi yapılarını, o yapı içinde yetişme tarz ve ilkelerini “Din” haline getirdiler.
Âyetlerle, hadislerle, Allah Rasulü’nün sünnetiyle yaşayıp, hayat tarzına ölçü olarak bunu koymaları gerekirken ‘hedefe ulaşmakta her yol mübahtır’la hareket ettiler. İdrak mahrumiyeti, algı yanılması, yaşanmamalıydı/yaşatılmamalıydı. FETÖ meselesinde meydana gelen ifrat, sapıklık, yanlışları, gayrı meşrûlukları doğru ve meşrû kabullenmelerin temeli; “Allah ve Rasulü” ölçüsüne uyulmayıştır. (Devamı yarın…)