Büyük İslam alimlerinden ve evliyanın meşhurlarından olan Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin Hz. Hasan’ın oğlu Hasan-ı Müsenna’nın oğlu Abdullah’ın soyundandır. Geylani Hazretleri hem seyyid, hem şeriftir.
Abdülkadir Geylani hazretleri daha doğmadan, ilerde büyük bir zat olacağına dair işaretler görülmüştü. Mübarek babasına rüyasında Peygamber Efendimiz, ‘Ey Ebu Salih! Allah-ü Teala bu gece sana kamil, olgun ve derecesi yüksek bir erkek evlat ihsan etti. O benim oğlum ve sevdiğimdir. Evliya arasında derecesi yüksek olacak’ buyurdu.
BEŞİKTEYKEN ORUÇ TUTARDI
Doğduktan sonra yüksek halleri ile dikkat çekti. Ramazan-ı Şerifte gün boyunca süt emmez, iftar olunca emerdi. Abdulkadir Geylani Hazretleri, henüz iki-üç aylıkken görülen kerametlerini annesi söyle anlatır:
"Oğlum henüz birkaç aylıktı. Mübarek Ramazan ayı geldi. Birinci gün şafak söktükten güneş batıncaya kadar bütün gün hiç süt emmedi. İkinci gün de ayni durum tekrar edince anladım ki Abdulkadir oruç tutuyor.
İkinci sene Şaban ayının sonuna doğru hava fazla bulutlu olduğu için halk Ay'ı göremedi. Ramazanın başlama tarihini tespit edemediler. Abdulkadir'in bu meziyetini bilenler hemen annesinin yanına gidip onun süt emip emmediğini sordular. Gerçekten o gün Abdulkadir şafaktan beri süt emmemişti. Daha sonra o günün ramazanın birinci günü olduğu anlaşıldı.
Beşikteyken oruç tuttuğunu şu beyit ile dile getirir.
"Başlangıcım şöyleydi, dillerde söylenirdi.
Beşikteyken oruçtum, bunu herkes bilirdi.
Allah ona ayağını veli kullarımın omuzlarına koy derken sebebi bu olsa gerek ...
EVLİYALARIN SULTANI ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ
Bir gün Abdülkadir Geylani Hazretlerine, Bu işe başladığınızda, bu yola adım attığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız? diye sordular.
Buyurdu ki:
Temeli sıdk ve doğruluk üzerine attım. Asla yalan söylemedim. Yalanı kağıda ile yazmadım ve hiç yalan düşünmedim. İçim ile dışımı bir yaptım. Bunun için işlerim hep rast gitti. Çocuk iken maksadım, niyetim, ilim öğrenmek, onunla amel etmek, öğrendiklerime göre yaşamaktı.
Küçüklüğümde Arefe günü çift sürmek için tarlaya gittim bir öküzün kuyruğundan tutunup arkasından gidiyordum. Hayvan dile geldi ve dönüp bana; ‘Sen bunun için yaratılmadın ve bununla emrolunmadın’ dedi. Korktum, geri döndüm. Evimizin damına çıktım. Gözüme hacılar gözüktü. Arafat’ta vakfeye durmuşlardı. Anneme gidip;
‘Beni Allah yolunda bulundur. İzin ver, Bağdat’a gidip ilim öğreneyim. Salih zatları ve evliyayı bulup ziyaret edeyim’ dedim. Annem sebebini sordu, gördüklerimi anlattım. Ağladı. Kalkıp babamdan bırak kalan seksen altının yarısını kardeşime ayırdı. Kalanını bana verip, altınları elbisemin koltuğunun altına dikti. Gitmeme izin verip, her ne olursa olsun doğruluk üzere olmamı söyleyip, benden söz aldı. ‘Haydi Allah selamet versin oğlum. Allah-ü Teala için ayrıldım. Artık kıyamete kadar bir daha yüzünü göremem’ dedi. Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007