Bazen günün sonunda kafamızı yastığa koyunca kalbimizin sesini dinleriz. Ömür boyu nasıl sevgi kazanmış, nasıl kalbi kırılmış ama sevgisi yetmeyen kalpler geceleri gezer, hep ağlar çünkü yalnızdır.
Kimsesizdir boştur, boşluk can acıtır. Kalbiniz hep sevgiyle dolu olsun isteriz. Çünkü bedenimize sıcaklık verir, yaşamak için amacımız olur. Sevginin iyileştiremeyeceği hiçbir acı yoktur.
Ama sevginin acısı da asla geçmez. Öyle dizlerinizin üstüne çökmüş kafanızı iki elinizin arasına almış aynanın önünde sevgiden kül olmuş bedeniniz yok oluşuna şahitlik edersiniz. O an şahit oldunuz mahkeme hayatınızın en büyük hükmünü yediğiniz mahkemedir.
Karar bellidir, ömür boyu kalp acısı hapishane çarptırılmışsınızdır. Her yeriniz özgür ama değil, her yer size dört duvar gelir. Kasvetli içinizin her köşesi dargın, kırgın, kimsesiz hapishane duvarlarına yalnızlığın çentiğini atarsınız. Umutsuzca çürümüş bendenizdeki yaralar iltihap kapmıştır.
Acı stabil ama dalgalıdır. Öldürmek için çok, yaşatmak için azdır. Kan damlalarınızdan anılarınız seyredilir. Yumuşak, yoğun, sıcak, kıvamlı haliyle kalbinizdeki kan havuzunu doldurur. Bazen en kötüsü nedir biliyor musunuz? O küçük ama içi derin kalbinizin sevgi dolu olduğunu sunarsınız ama aslında boştur, kandırılmıştır.
Bu durum bir anda karşınıza çıkar ve o anda sıcak ama bir o kadar soğuk bir rüzgar eser yüzünüze, kalbinize yoğum kıvamlı sıcak kan birikir. Onun ısısı sarar vücudunuzu gözleriniz kızarır kalbiniz acısı göz pınarlarına dolar yol olur acısı. Akmaya koyulur oradan yanaklarınıza akar ve işte o an hapishane yine başlar.
Özgürken mahkum olmak o kadar kötü bir his ki var ama olmuyor yapamıyorsunuz eliniz değmiyor yeltenmek büyük bir şey, yaparsın ama ya sonrası. Sonrası hayatın bitti an. Belki de ya katlanamazsam ya yaşayamazsam dediniz an öylece kalırsınız bağırırsınız duyacak insan çok ama yardım edecek insan yoktur.
Sözler, avutmalar size ulaşmaz bile çünkü siz iki akciğer, kaburgalar arasında sol tarafta hapis hayatı yaşıyorsunuzdur. Oraya canınızı acıtan sevginizi çalan insandan başkası girmez. Çünkü şifresini onlar biliyordur. Neden mi sevdiğimiz insanlara kalbimizin şifresini veririz.
Kalbimize zamansız gelsinler diye. Bize yardım etsinler diye ama o bunu bazen bizi bırakmak için kullanırlar. Kalbimize gelirler her şeyimizi alır bizi oraya hapis ederler ve arkalarına bile bakmadan kaçarak uzaklaşırlar. Ama ayak izleri kalır kalbimizin kanında onu nasıl sileceklerini hiç düşünmeden öylece giderler.
İzin verin gitsinler. Kalbinin manzarası olana çok gelmiş demek ki daha az olması lazım demek ki bırakın gitsinler. Seni hapis ettiği kalbine bırakıp gitsinler. O kalbi onaracak en iyi kişi sensin çünkü o sensin şifresi sende kanla da olsa yoğur kalbini acısa da öldürse de iltihaplı yaralarına dokun kanla pansuman et.
Ne demişler; ‘çivi çiviyi söker’. Pansuman ettikçe kanayacak belki dokundukça daha da acıyacak ama bir gün bir bakacaksın kabuk bağlamış. Geçmemiş ama izi var ve izinde bu yazacak; bir daha asla!!!!Ama yine yapacaksın …
Kalp uslanmaz, sevgi arar yarası olsa da hep sevgi arar bir daha asla yazsa da yarada o yılmadan sevgi arar çünkü sevgisiz asla yaşayamaz.
LAVİNİA
Sana gitme diyeceğim.,
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme , Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
ÖZDEMİR ASAF-LAVİNİA ŞİİR KİTABI