Başımıza gelen her olay elbette Rabbimizin kudreti, ilmi ve takdiri iledir. Ancak yaşadığımız sıkıntılarda, insanoğlunun zaaflarının ve ihtiraslarının da önemli bir rolü vardır. Havanın, suyun ve toprağın kirletilmesi; fıtrata uygun, temiz ve helâl olan şeylerden uzaklaşılması, kötü ve zararlı alışkanlıklar hastalıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Cenab-ı Hak tarafından belirlenen sınırların çiğnenmesi, insanlığı felâkete sürüklemektedir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” Şura suresinin otuzuncu ayetinde ise, “Başınıza gelen her musibet, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O yine de çoğunu affeder.”
Bu ayet-i kerimelerden de hareketle dünyayla ilişkimizi emanet bilinci ve güzel ahlak çerçevesinde yeniden gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde dünyamızın topyekûn musibetlere maruz kalması, kaos ve kargaşaya sürüklenmesi kaçınılmazdır.
İçinden geçtiğimiz bu zorlu günlerde bir diğer görevimiz ise ferasetli ve metanetli olmaktır. Çünkü mümin, sağduyulu, akıl ve mantık çerçevesinde hareket eden, sabırlı insandır. Biliyoruz ki, bu hayatta yaşadığımız her olay, kulluğun gereğidir. Karşılaştığımız her durum, dünya imtihanının bir parçasıdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu hususu şöyle anlatır: “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.”
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler.”
Resûl-i Ekrem (s.a.s), dünya imtihanını sabır, tevekkül ve metanetle karşılayan mümini şöyle müjdelemiştir: “Müminin durumu ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.”
O halde, mümin olarak bizlere düşen, imtihan karşısında umutsuzluğa kapılmadan daima gayretli, sabırlı ve dirençli olmaktır.
Bugün bizlere güç ve güven aşılayacak en önemli imkânımız ise, Rabbimize tevekkül etmek ve O’na sığınmaktır. Tevekkül; önce maddi ve manevi sebeplere sarılmak, sonra da Allah’a dayanmaktır. O’nun yardımına ve desteğine dair sonsuz bir güven beslemektir.