Üzerinde yaşadığımız vatan bizim için bir toprak parçasından çok daha fazla anlam ifade eder. Vatan, hür yaşadığımız ve hür yaşamak için her türlü hayâsızca akına göğsümüzü siper ettiğimiz yerdir. Bütün dünyalar verilse dahi bir karışından bile vazgeçemeyeceğimiz cennet yurdumuzdur. Vatan, uğruna canını, cananını, bütün varını feda edip şehadet şerbeti içenlerin, varlığından vazgeçip gazi olanların bize miras bıraktığı mukaddes bir emanettir.
Bizler, vatan müdafaasını sadece bir toprak parçasını korumaktan ibaret görmeyiz. Bu toprakları vatan yapan yüce değerlerimizi muhafaza etmek için her türlü gayreti gösteririz. Bu vatanda yaşayan her ferdin canını, dinini, malını, neslini, şeref ve haysiyetini koruruz. Din, dil ve ırk ayrımı yapmaksızın mazlumların ve mağdurların yanında yer alır; bize bel bağlayanların ümitlerini boşa çıkarmayız. İstiklal ve istikbalimizin sembolü olan şanlı bayrağımızın gönderden inmemesi için mücadele ederiz. Şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın dinmemesi için her türlü fedakârlığı göğüsleriz.
Vatanı sevmek ve korumak her Müslüman için kutsal bir vazifedir. Düşman karşısında psikolojik, teknolojik ve ekonomik her türlü savaşa hazırlıklı olmak dinimizin emridir. Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususta şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Sabredin; düşman karşısında sebat gösterin; cihad için hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.” Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise hak ve hakikat yolundaki bu kutsal mücadele hakkında şöyle buyurur: “Ellerinizle, dillerinizle ve mallarınızla cihad edin.”
İçinde bulunduğumuz ay, ecdadımızın vatanını ve mukaddesatını koruma uğruna eşsiz kahramanlıklar gösterdiği nadide bir aydır. Şanlı ecdadımız, iman dolu göğsüyle, cesaret ve kararlılığıyla nice Ağustos ayına damga vuran eşsiz zaferler kazanmıştır. Malazgirt’ten Kosova’ya, Mohaç’tan Büyük Taarruz’a kadar kazanılan zaferler bunun en büyük şahididir.
Bu zaferler bize göstermiştir ki, Allah’ın yardımı daima müminlerle beraberdir. İnananlar “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye niyazda bulunduklarında, Yüce Rabbimiz, “Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” müjdesiyle müminleri daima desteklemiştir.
Yurdumuzun üstünde tüten en son ocak sönmeden vatanımıza namahrem eli asla değmeyecektir. Birlik ve beraberliğini her türlü menfaatin üstünde tutan, cesaret ve azimle çalışan aziz milletimiz, hiçbir zilletin boyunduruğu altına girmeyecektir. Kardeşliğimizi, muhabbetimizi ve dirliğimizi bozmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de kaybetmeye mahkûmdur. Zira Hakk’ın yanında yer alanlar, adalet ve samimiyetle çalışanlar muhakkak zafere ulaşacaktır. Batılın destekçisi olanlar, zulmün, korkaklığın ve karanlığın pençesine düşenler ise bir gün mutlaka yok olacaktır. Nitekim Kur’an’ın beyanıyla “Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.”
Geçmişten geleceğe onurlu yürüyüşünü sürdüren aziz milletimizin varlığı bu dünya için umuttur. Zalimlere karşı ayakta durmamız, mazlumlara kol kanat germemiz ancak vatanımızı, milletimizi ve mukaddes değerlerimizi topyekûn savunmakla, madden ve manen güçlü olmakla mümkündür.
O halde genciyle yaşlısıyla ecdadımızı örnek alıp aynı imanı, aynı gayeyi, aynı azmi, aynı sadakat ve teslimiyeti bizler de kuşanalım. Ülkemizi baskı altına almak, birlik ve beraberliğimizi bozmak, fitne ve fesatla bu aziz vatanı karıştırmak isteyenlere fırsat vermeyelim. Doğruluktan, iyilikten, hak ve hakikatten asla ayrılmayalım.