Yüce Rabbimizin biz insanlara en büyük lütfu ve inayeti, yol gösterici ve hidayet rehberi olarak gönderdiği peygamberlerdir. Peygamberlere iman, İslâm inanç sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Allah’ın kutlu elçilerini saygı ve tazimle yâd etmek, hepsine salât ve selâm getirmek, yüce dinimizin bize en önemli buyruğudur. Her gece yatsı namazından sonra okuduğumuz “Biz peygamberler arasında ayrım yapmayız.” ayet-i kerimesi, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in Miraç hediyesi olarak insanlığa getirdiği evrensel bir mesajdır. Biz Müslümanlar, bu mesajla bütün peygamberlere, insanlığın yolunu aydınlatan, onlara huzur ve barış önderliği yapan kutlu elçiler olarak iman ederiz. Peygamberlere saygıyı, kurtuluş yolunun bir gereği kabul ederiz. Peygamberler olmasaydı insanlık hidayet yolunu nasıl bulurdu? Nefsin ve şeytanın aldatmasına karşı insanlığı kim uyarırdı? Huzur ve barış için kim sabır, metanet ve itidal öncüsü olurdu?
Peygamberler, Yüce Rahman’ın rahmet mektebinin birer öğretmenidir. Kalp gözümüzü onlar açtı, doğru yolu onlar gösterdi. Medeniyet adına insanlık, onlara çok şey borçludur. Peygamberler, insanları küfrün kara bataklığından, bir olan Allah’ın tevhit yoluna, bilgi ve inancın aydınlığına çağıran kutlu elçilerdir. Bugün gaflet, dalâlet, cehalet, fitne, kin ve intikam çıkmazında boğulan insanlığın, onlara her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
Bütün peygamberler aynı ilâhî sözün elçileridir. Aynı kaynaktan fışkıran hayat pınarı, hikmet ışığı ve hidayet rehberidir.
Onlar ilimle ameli, hayatla ahlâkı, hikmetle irfanı, bugünle yarını, dünya ile ahireti buluşturan ve barıştıran insanlık önderleridir.
Onlar güzelle çirkini, faydalı ile zararlıyı, adaletle zulmü, ilimle cehaleti, samimiyetle gösterişi ayırt eden insanlık rehberleridir.
Onlar, Yüce Yaratanla ve çevreyle olan ilişkilerin, ahlâkın ve toplumsal hayatın temel ilkelerini ortaya koyan insanlık öncüleridir.
Âdem insanlığın atası, İdris ilâhî hikmetin babası, Nuh zanaatın / tekniğin simgesi, İbrahim akıl devriminin mimarı, Lut ahlâk savunucusu, Yakup sabrın ve şefkatin sembolü, Yusuf vefanın ve asaletin adı, Musa hukukun, özgürlük savaşının ve ahdin timsali, İsa sevginin, rahmetin ve bağışlamanın adresi. Muhammed Mustafa (s.a.s.) ise aklın, ilmin, ahlâkın, sabır ve vefanın, güçlüyken müşfik olmanın, haklıyken özveride bulunmanın, haksızlığa karşı en gür sesin, aklın ve imanın önündeki en büyük engel olan batıl inanç, bilgisizlik ve kör inada karşı yüreğini ortaya koymanın adıdır...
“Biz peygamberler ana-baba bir kardeşler gibiyiz”, diyen Allah Rasulü de bütün âlemlere rahmet olarak gönderildiği hâlde veciz bir benzetmeyle kendisini Âdem ile başlayan peygamberler binasının eksik kalan bir tuğlası olarak nitelendirmiştir. Yüce Rabbimiz de Kerim Kitabımızda şöyle buyurmaktadır:
“Biz Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyüb'e, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleyman'a da vahyetmiştik. Davûd'a da Zebûr vermiştik.”
Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.), peygamberlik binasının ikmal taşıdır. Onun için Kur’an-ı Kerim kendisini “hatemü’n-nebiyyîn”; “Peygamberlerin sonuncusu” olarak nitelemiştir. Peygamber Efendimiz ve Kur’an-ı Kerim’le İslâm tamamlanmış ve en mükemmel hâlini almıştır. Allah’ın hoşnut ve razı olduğu din İslâm’dır. Sevgili Peygamberimiz, en yüksek ahlâkı tamamlamak üzere nübüvvet mirasının son kemal halkası olarak gönderilmiştir. Bundan sonra insanlık, onun gösterdiği yoldan yürüyerek kurtuluşa erecektir. Millî şairimiz merhum Mehmet Âkif, duygularımıza ne de güzel tercüman oluyor:
Dünya neye sahipse onun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.
Müjdeler olsun Allah’ın kutlu elçilerine saygıda kusur etmeyenlere! Müjdeler olsun Allah’ın kutlu elçisini örnek alanlara! Müjdeler olsun Allah’ın kutlu elçisinin yolundan gidenlere!