Hicret esnasında Müslümanların ve özellikle de Hz. Peygamberin büyük bir üzüntüyle arkalarında bıraktıkları beldelerin en hayırlısı ve sevgilisi olan Mekke, Müslümanlarca hep özlemle hatırlanmaktaydı. Her zaman oraya olan özlemlerini Allah’ın Resulüne ifade ediyorlardı. Onların bu isteklerini bilen Efendimiz hicretin altıncı yılında hem Kâbe’yi ziyaret hem de Mekke’nin özlemini gidermek için yolculuğa çıkılmasını uygun gördü. Fakat Müslümanların bu masum istekleri Mekkelilerce kabul edilmedi ve Müslümanlar hiç istemeseler de Hudeybiye anlaşmasıyla neticelendi. Anlaşma gereği Müslümanlar Mekke’ye olan özlemlerini ancak bir yıl sonra gerçekleştirebildiler.
Hz Peygamber ve Müslümanlar bu ziyaretle bir nebze olsun Kâbe ve Mekke özlemlerini gidermiş olsalar da Mekke fethedilmedikçe orası Müslümanlarca tehdit olmaya devam edecekti. Anlaşma hükümleri on yıl geçerli olmakla beraber tarafların ihlali ile anlaşma hükümleri geçersiz sayılacaktı. Mekkeliler anlaşmanın üzerinden iki yıl bile geçmeden anlaşmayı ihlal edince Hz Peygamber hicretin sekizinci yılında Mekke’nin fethine karar verdi.
Hz Peygamber büyük bir gizlilikle yürüttüğü hazırlığın arkasından Müslümanlar yolda çevre kabilelerinde katılımıyla on bin kişilik bir orduyla Mekke’nin yakınlarına geldi. Hz. Peygamberin her askerin ayrı ayrı ateş yakma talimatı vermesi neticesinde Mekkeliler muhteşem manzarayla karşılaşınca ne yapacaklarını şaşırdılar. Mekkeliler hazırlıksız yakalanınca Hz Peygamber ile anlaşmak üzere liderleri Ebu Süfyan'ı gönderdiler. Hz Peygamber Ebu Süfyan'a orduyu gezdirince Ebu Süfyan Müslüman oldu. Mekke’ye dönen Ebu Süfyan Mekkelilere bugün artık İslam ordusuna teslim olma günü diye hitap etti. Hz Peygamber de ordusuna müşrikler mukavemet etmedikçe kılıç çekilmemesi talimatı verdi. Kendisi de muzaffer bir komutan edasıyla değil de, devesinin üzerinde adeta deveye yapışmış gibi eğilerek tevazu ile fetih suresini dudaklarından ve okuyor “gerçek hayat ahiret hayatıdır” sözleri dökülerek şehre giriyordu.
Yirmi yıl boyunca Müslümanlara ve kendisine her türlü işkence, zulüm ve eziyeti yapan Mekkeliler artık onun iki dudağı arasından çıkacak fermanı beklerken adeta korkudan kaskatı kesilmişlerdi. Fakat Efendimiz geçmişte yaşanan bütün sıkıntıları unutturacak ve onları rahatlatacak şu sözler ile onlara hitap ediyordu. Mekke‟nin fethine dair vaadini yerine getiren, kulu Muhammed‟e yardım eden ve düşman topluluklarını tek başına yenilgiye uğratan Allahtan başka ilah yoktur.(Yusuf Suresi 12/92) Haberiniz olsun! Mal veya kandan, cahiliye devrinde övünme vesilesi olan her şey ayaklarımın altındadır. Ben de bugün size Hz Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi diyorum: Size bugün hiçbir ayıplama ve başa kakma yok! Allah sizi affetsin! Şüphesiz O merhametlilerin en merhametlisidir. Haydi gidiniz Serbestsiniz. “(Ey Mekke!) Vallahi sen Allah‟ın en hayırlı ve Allah‟a en sevimli olan beldesisin. Senden çıkarılmış olmasaydım seni asla terk etmezdim.” diyen Allah’ın Resulü gönlündeki Mekke sevgisini izhar ederken, bir taraftan da yapmış olduğu bu alicenaplık ile akrabalarının ve Mekkelilerin gönlünü fethediyordu.
Mekke’nin fethi ile sadece bir şehrin kapıları değil gönüllerin kapıları açılıyordu. Mekke’nin fethi ile sadece bir şehir değil gönüllerin fethi gerçekleşiyordu. Mekke’nin fethi ile kin ve düşmanlık değil, af ve mağfiret gerçekleşiyordu. Mekke’nin fethi ile zulüm ve haksızlık değil hak ve adalet gerçekleşiyordu. Hülasa Mekke’nin fethi ile HAK geliyor batıl yok oluyordu. Selam ve Dua ile.