Yeryüzünde yaratılan canlılar arasında en değerli, en üstün ve en imtiyazlı varlık kuşkusuz insandır. Çünkü insan diğer canlılardan daha üstün meziyet ve özelliklerle donatılmıştır. Allah tarafından kendisine ruh üflenmiş yeryüzünde halife kılınmıştır. Hatta meleklerden de üstün tutulmuş, yaratıkların en şereflisi konumuna yükseltilmiştir. Tabi insanın dünyada bu mertebeye ulaşması için de yaratıcısı Allah’a kayıtsız şartsız iman edip, amellerini salihçe yapması gerekmektedir. Bu hususta yüce Rabbimiz Tin Suresinde şöyle buyurmuştur: “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.”
Bizler yaşadığımız şu dünyaya bize verilen nimetlerle imtihan olunmak için gönderildik; acaba kişi kendisine verilen bu nimetleri nasıl kullanacak, sağlık nimetini nasıl kullanacak. İradesini hayra mı şerre mi kullanacak. Şükredecek mi? Nankörlük mü edecek? Kişi dünya tarlasına ne kadar iyilik ya da ne kadar kötülük ekerse, ahirette de onu biçecek. Yüce Rabbimiz Bakara Suresini 155-156 ayetlerinde şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aitiz ve şüphesiz O'na döneceğiz” derler.”
Varlık âlemindeki değerli ve üstün olan bu insanoğlunun imtihanlarından biri de doğuştan ya da sonradan olma herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesidir. Bu sebeple korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyacı gerekmektedir. Tarih boyunca her toplumda engelliler var olduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in yaşadığı toplumda da belli oranda engelliler olmuştur. Bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v), engellilerle insanî ilişkiler içerisinde olmuş, onlarla ilgilenmiş, onlara değer vermiş, sorunlarını çözümlemiş, gerektiğinde onları teselli etmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v), insanlar arasında hiçbir ayırım yapmamıştır. Onun insanlarla olan ilişkilerinde sürekli cihanşümul kriterler geçerli olmuştur. Dolayısıyla çevresinde var olan engelli insanlarla ilişkilerini en güzel bir şekilde yürütmüş ve ümmetine bu sahada da örnek olmuştur. Engellileri, kamu hizmetleri dâhil, hak ettikleri hiç bir haktan mahrum etmemeye olabildiğince çaba sarf etmiştir. İnsanlar arasında ayırım yapılmasını hoş karşılamayan Hz. Peygamber (s.a.), Allah katında insanları bir tarağın dişleri gibi eşit kabul etmiştir. Genç, ihtiyar, zengin, fakir, güzel, çirkin, engelli, engelsiz, beyaz, siyah, her statü ve meslekteki insan eşittir ve bu sayılan özellikler üstünlük sebebi değildir. Üstünlük, takvadadır, insanca yaşayabilmektedir.
Bir gün âmâ bir sahabe olan Itban b. Malik (r.a.) Allah Rasûlü (s.a.)’ne gelerek “Ey Allah’ın Rasûlü! Benim gözlerim iyi görmüyor. Evimle kabilem arasındaki nehir, yağmur yağdığında taşıyor ve geçmem zor oluyor. Evime gelir bir yerinde namaz kılarsan orayı mescit edineceğim” der. Bunun üzerine Allah Rasûlü, onun evine gidip orada namaz kılacağına söz verir ve ertesi sabah güneş doğup yükseldikten sonra Hz. Ebu Bekir ile birlikte Itban’ın evine gider. Eve girdiğinde “Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?” buyurur. O da Allah Rasûlü (s.a.)’e namaz kılmasını istediği yeri gösterir. Rasûlullah (s.a.) namaza durur, arkasındakiler de ona uyarak namaz kılarlar.”
Yine göz nimetinden mahrum, fakat kalbi ve basireti açık bir sahabe olan İbn Ümmü Mektûm’a, Peygamberimiz (s.a.) sahabe içerisinde yüksek rütbeler vermiştir. Öncelikle onu Mus’ab b. Umeyr ile birlikte Medine’deki Müslümanlara Kur’ân öğretmekle görevlendirmiş, ardından, Bilal-i Habeşi ile birlikte Mescid-i Nebevi’nin müezzinliğine tayin etmiştir. Bu vazifelerin yanında savaşlara giderken onu Medine’de yerine tam 13 kez vekil bırakmış; İbn Ümmü Mektûm, geride kalanlara namaz kıldırmıştır. Hz. Peygamber’den sonra da onun halifeleri bu muhterem sahabeye çok önemli görevler vermişlerdir. O, Kadisiye Savaşında İslam ordusunun sancaktarlığını yaparken şehit olmuştur. Allah Teâlâ bizlere, sağlık, sıhhat ve hayırlı uzun ömürler nasip eylesin. Sağlığımızın kıymetini bilelim, bize bahşedilen tüm nimetler için şükredelim. Çevremizde yaşayan engelli kardeşlerimizin farkında olalım. Onlara gereken saygı ve sevgiyi gösterelim.