Semiha ECE (Anlatıyor)
1978’de Antalya’da dünyaya geldim. Daha ilkokul sıralarındayken en sevdiğim ders matematikti. Ortaokuldan itibaren tek hedefim matematik öğretmeni olmaktı.
Lise bitince bütün üniversitelerden tek bölüm tercihi yaparak Selçuk Üniversitesi Matematik bölümüne yerleştim.
Çok severek okuduğum bölümde çok da başarılıydım. Hocalarım her fırsatta “ seni asistan olarak alacağız kızım” derlerdi. Benim hedefim de üniversitede kalıp akademik olarak ilerlemekti.
Ta ki dördüncü sınıfın başlarına kadar...
Dördüncü sınıfın başında başörtüsü problemleri başladı. Ardından üç yıl boyunca kardeşçe okuduğumuz arkadaşlarımızdan ayrıştırıldık. Bir taraftan çok üzülüyor bir taraftan da ne yapacağımızı bilemiyorduk.
Allah’ın emri olan tesettürü bırakmayacağız kesildi ama bir şekilde de okullarımızı bitirmek istiyorduk. Cezaları almaya başladık. Okul panosunda sanki bir suç işlemişiz gibi isimlerimiz asılıyordu.
Ben ise aldığım her cezadan sonra biraz devamsızlık yapıp kendimce süreci uzatmaya çalışıyordum. Uyarı, kınama, uzaklaştırma derken artık okuldan atılma cezasına kadar geldim.
Bunu da almamak için memleketim olan Antalya’ya geri döndüm. İki ay memleketimde kaldım ve okula devam etmedim. Alttan dersim olmadığı için sadece bir dersim kalmıştı.
Arkadaşlarım telefon açıp hocanın devamsızlığımı idare ettiğini sınavlara girersem okulu bitirebileceğimi söylediler. Ben de son sınava girip okulu bitirdim.
Tabii okulu bitirdiğim için çok mutluydum. Çünkü koca fakültede okulu bitiren tek başörtülü bendim. Fakat diploma elimizde göstermelik olarak kaldı. Hiçbir işe yaramıyordu.
O yıl bütün arkadaşlarım atanırken ilk kez getirilen devlet memurluk sınavına başı açık fotoğraf verip başı açık girmediğim için öğretmen olamadım.
Üniversitede doktora yapıp öğretim görevlisi olmayı düşünürken çok sevdiğim bir mesleği öğretmen olarak bile yapamamanın acısıyla kahroluyordum.
Memleketime döndüğümde yapacak bir şey bulamadığım için kendimi oyalamak adına halk eğitimin açtığı kurslardan birine kursiyer olarak katıldım. Bu kurs bir ilkokulun içerisindeki bir sınıftaydı.
Her gün toplanan öğrencileri, öğretmenleri, sınıflarına girişlerini izlediğimde gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Bir yıl boyunca o psikoloji ile kursa gidip geldim.
Hep şunu düşünüyordum; bu kadar sevdiğim gönül verdiğim bir branşta çok iyi bir öğretmen olabilecekken sırf başörtülüyüm diye beni öğretmen yapmamaları nasıl bir vicdana sığıyordu.
Şimdi aradan neredeyse on sekiz yıl geçti.
Ne o gün yaşadıklarımızın acısını unuttuk ne de o gün alınan haklarımızın neden hâlâ telafi edilmediğini anlayabildik...
Tek duamız bir daha 28 Şubatların hiç yaşanmaması...