Sâlisen: İ'lâ-yı Kelimetullahı hedef-i maksad eden cemaat, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz. Zira nifaktır. Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir şeye feda olunmaz. Nasıl Süreyya yıldızları süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i hakikata "püf, üf" eden, divaneliğini ilân eder.
Ey dinî cerideler! Maksadımız: Dinî cemaatlar maksadda ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreblerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklid yolunu açar ve "Neme lâzım, başkası düşünsün" sözünü de söylettirir.
Sekizinci Vehim: Ehl-i ittihad-ı İslâm olan buradaki cemaata, manen gibi sureten de intisab edenlerin ekserisi avam, bir kısmı da meçhul-ülhal olduğundan, fitne ve ihtilafı îma ediyor.
Elcevab: Belki, ağraza adem-i müsaadesine binaendir. Hem de madem maksadı, ittihad ve i'lâ-yı Kelimetullahtır. Teşebbüsat ve harekâtı da ibadettir. İbadet câmiinde şah ve geda birdir. Müsavat hakikî düsturdur. İmtiyaz yoktur. Zira en ekrem, en müttakidir. Ve en müttaki, en mütevazidir. Binaenaleyh manen asıl hakikat-ı ittihada intisab ile beraber sureten onun nümunesi olan bu uhrevî ve sırf dinî cemaate intisab ile teşerrüf edecek, yoksa şeref vermeyecektir. Bir katre, bahr-ı ummanı tezyid edemez. Hem de bir günah-ı kebire ile imandan çıkmadığı gibi, şems garbdan tulû' etmediğinden tevbenin kapısı da açıktır. Bir desti müteneccis su, bir denizi tencis etmediği gibi, kendi de temizlendiğinden şimdi bu nümune-i ittihada intisab eden adama şartımız olan Sünnet-i Nebeviyeyi (Aleyhissalâtü Vesselâm) ihya ve evamirine imtisal ve nevahiden içtinab ve asayişe ilişmemek -elinden gelse- azm-i kat'î ile dâhil olan bazı meçhul-ül hal olanlar bu hakikat-ı âliyeyi lekedar etmez. Zira kendi lekedar olsa da, imanı mukaddestir. Rabıta da imandır. Bu ünvan-ı mukaddese böyle bahane ile leke sürmek İslâmiyet'in kıymet ve ulviyetini bilmemekle beraber, kendini ahmak-un nâs ilân etmektir. Nümune-i ittihad olan cemaatimize -sair cem'iyat-ı dünyeviyeye kıyasen- leke sürmeyi, ta'riz etmeyi cemi' kuvvetimizle reddederiz. İstifsar tarîkiyle bir itirazları olursa cevaba hazırız. İşte meydan...
Benim dâhil olduğum cemaat burada tafsil ettiğim ittihad-ı İslâmdır. Yoksa mu'terizlerin bâtıl tevehhüm ettikleri cemiyet-i mütehayyile değildir. Bu dinî heyet efradı, şarkta olsa, garbda olsa, cenubda olsa, şimalde olsa beraberiz.
Sual: Sen imzanı bazan Bediüzzaman yazıyorsun. Lakap medhi îmâ eder?
Cevab: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu ünvan ile ibraz ediyorum. Zira bedi', garib demektir. Benim ahlâkım suretim gibi, üslûb-u beyanım elbisem gibi garibdir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalîbi, benim üslûb ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu ünvanın lisan-ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım bedi', acib demektir.
اِلَىَّ لَعَمْرِى قَصْدُ كُلِّ عَجِيبَةٍ كَاَنِّى عَجِيبٌ فِى عُيُونِ الْعَجَائِبِ mâsadak oldum. Bir misali budur: Bir senedir İstanbul'a geldim, yüz senenin inkılâbatını gördüm. وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى
Cemi' mü'minlerin lisanıyla insanların adedi kadar deriz: Yaşasın Şeriat-ı Ahmedî!.. (Aleyhissalâtü Vesselâm). Bediüzzaman Said Nursî sh: » (H: 102)