Sair esasatın, bu iki esasın gibi esassızdırlar. Seni bu hatâya düşüren, senin yek-çeşm dehândır. Çünkü sen Rabbini unuttun. Hikmet-i san'at-ı Rabbaniyeye "kör tabiat" namını taktın. Âsâr-ı rahmeti, o mevhum tabiata istinad ederek, esbaba isnat ettin, küfrana başladın.
Allah'ın malını bazı şeytan tağutlara taksim ettin, küfre girdin. İşte bu dalâletindendir ki, senin nazarında her bir insan, belki her bir hayvan, nihayetsiz hâcâtının tahsili için, hesapsız düşmanlarına karşı tek başıyla mücadele ve musaraa etmeye muztardır. Fakat neyle, hangi silâhla?
Evet, zerre gibi bir iktidar, saç gibi bir ihtiyar, zevale mâruz lem'a gibi bir şuur, intifaya mâruz şule gibi bir hayat, kısalıkta, dakika gibi bir ömürle musaraa etmek lâzım gelir. Hâlbuki, bütün elinde olanı sarf etsen, hadsiz metalibinden birisini de tahsile kâfi değil.
Bir musibete düşsen, kör, sağır esbabdan istimdat edersin. İşte karanlıklı dehân, beşerin edyân-ı semâvî nuruyla gündüz rengini almış ömrünü geceye tebdil etti. Yalnız o muzlim geceyi, yalancı ve müstehzî bazı ışıklarla tenvir etmişsin.
İşte her bir zîhayat, evvelki yolda gördüğümüz bîçare adama benzer ki, sahipsiz ve âciz oldukları halde, hadsiz merhametsiz zâlimlerin hücumuna mâruzdur. Bütün dünya bir matemhane-i umumî, yani zikirhane olan dünyayı, bir matemhane şeklinde gösterdin. Tesbihat olan asvâtı, elîm firak ve zeval vaveylâları tarzında işittiriyorsun.
Şimdi, senin felsefen tilmizleriyle Kur'ân-ı Hakîmin tilmizlerinin muvazenelerine bak:
Senin hâlis tilmizin, bir Firavun'dur. Fakat, menfaati için en hasis birşeye de ibadet eder bir Firavun-u zelildir. Her nâfi şeyi kendine rab tanır.
Kur'ân'ın hâlis tilmizi ise abddir. Fakat âzam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez. Ve âzam-ı menfaat olan Cenneti, gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.
Hem senin tilmizin, mütemerrid ve muanniddir. Fakat, bir lezzet için nihayet zilleti kabul eden ve bir menfaat-i hasise için şeytan gibi şahısların ayağını öpmekle zillet gösteren bir miskin-i zelildir.
Kur'ân'ın tilmizi ise, mütevazi, heyyin, yani âsân ve leyyin, yani yumuşaktır. Fakat, Fâtırının gayrına, daire-i izni haricinde tezellüle tenezzül etmez.
Hem senin tilmizin, cebbar ve mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i istinad bulmadığı için, zâtında gayet aczle âciz bir cebbar-ı hodfuruştur.
Kur'ân'ın tilmizi ise fakir ve zayıftır; fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Malik-i Kerîmi ona iddihar ettiği servetle müstağnidir. Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir.