İnsandaki şu tarz-ı zenginlik gösteriyor ki, insanın vazife-i asliyesi, aczini ve fakrını ve kusurunu derk ederek ubudiyetle ilân etmek; ve hâcâtının celbi için dua etmek; ve mevcudatın tesbihatını görüp müşahede ederek şehadet etmek; ve nimetleri görüp tefekkür içinde şükretmek; ve ibret içinde bakmaktır. En edna aklı olan anlar ki, şu cihazat, şu hayat-ı faniyenin idamesi için verilmemiştir.
Belki bir hayat-ı bâkiyenin sermayesidir. Temsil, hakikati fehme takrip eder. Meselâ:
Bir zât, bir hâdimine on altın verdi. Ta mahsus güzel bir kumaştan kendine bir kat libas satın alsın. O hâdim gitti, o kumaşın en âlâsından mükemmel bir libas aldı. Sonra o zât, diğer bir hâdimine bin altın verdi. Bir kâğıt içinde bazı şeyler yazdı, cebine koydu, bir ticarete gönderdi.
Her aklı başında olan bilir ki, o sermaye, bir kat libas almak için değil... Zira evvelki hâdim, on altınla en âlâ kumaştan bir kat libas almış. Bu bin altın bir kat libasa sarf edilmez.
Şayet bu hâdim, kâğıdı okumayıp, evvelki hâdime bakarak bütün parayı bir kat libasa verse, hem o kumaşın en çürüğünden, hem evvelkinin daha ednâsından alsa, elbette böyle yapan ahmak hâdim şiddetle tâzip ve hiddetle tedip edilecektir.
Ey Said! Aklını başına topla. Sermaye-i ömrünü ve hayat-ı istidadını, hayvan gibi, belki hayvandan daha aşağı şu hayat-ı fâniye-i maddiyeye sarf ve hasretme. Yoksa, en âlâ hayvandan yüz derece yüksek olduğun halde, en ednâ hayvandan yüz derece aşağı düşersin.
YEDİNCİ MUKADDEME:
İnsan, bir nazik, nazenin çocuğa benzer. Zaafında büyük bir kuvvet, aczinde büyük bir kudret vardır. Eğer zaafını anlayıp dua etse, aczını bilip istimdat etse, metalibine öyle muvaffak olur ve makasıdı ona öyle musahhar olur ki, iktidar-ı zâtîsiyle, öşr-ı mi'şarına muvaffak olamaz.