Hem sen, bir cemaatin hasenatını tutuyorsun. O hasenatı, müteneffiz bir şahsa vermekle, tefer'una vasıta ve vesile oluyorsun. Belki, Allah'ın malını ve ef'alini, esbaba ve tağutlara taksim ediyorsun.
Hem, şu cehildendir ki, nefsinle sana âidiyeti olan seyyiatı kadere vererek mes'uliyetten kaçıyorsun.
Hem, nass ile sabit olan Fâtırın sırf feyz-i fazlından olan hasenatı kendi nefsine veriyorsun—tâ işlemediğin şeylerle medholunasın. Şu edeb-i Kur'ân ile edeplen. Kur'ân-ı Kerim diyor ki:
Malına sahip ol; başkasının malını gasbetme.
HEM KUR'ÂN-I KERÎM DİYOR Kİ:
Madem ki hasene on misline çıkar. Seyyie, nefsinde, birde münhasır kalır. Sen de haseneden neş'et eden muhabbeti, muhsinden, muhsinin müteallikatına teşmil et. Uyûbundan iğmâz-ı ayn et. Seyyieden neş'et eden adavet-i müsi'den, musi'in akaribine veya sair güzel sıfatlarına tecavüz ettirme. Bu edeb-i illiye-i âdile-i Kur'âniyeyle edeplen. Kur'ân'ın edebiyle edeplenmeyen, zamanın sillesiyle tedip olunacağı muhakaktır.
YEDİNCİ DERS
Ey Said-i gâfil! Nedendir ki vazifeni terkedip, Hâlıkının vazifesiyle fuzuli iştigal ediyorsun? Zalûm ve cehûl vasfına liyâkat kesb ediyorsun ki, daire-i iktidarında olan hafif ubudiyet vazifesini terk ediyorsun. Hâlbuki, zayıf beline, tahammülsüz başına, takatsiz kalbine, Hâlık ve Rezzakına mahsus vazife-i rububiyeti yükletiyorsun. Saadet ve istirahat istersen, vazifene sahip ol, Hâlıkın vazifesini Ona tefviz et. Yoksa sen, şakî bir âsi, fuzulî bir hâin olursun. Bilir misin, neye benzersin? Misâlin bir nefer asker gibidir ki, o nefer, iki vazife karşısındadır.
Biri: Vazife-i asliyedir ki, o da tâlim ve cihaddır. Sultan ise, şu vazifede ona muavenet eder, levazımatını ihzar eder.
İkinci vazife: Sultana mahsus vazifedir ki, o neferin erzakını ve tayınatını, libasını ve silâhını, atını ve devasını vermektir. Lâkin, bazan neferi, şu vazife-i şâhânede istihdam eder ki, o hizmeti de devlet hesabına yapar. Şu sırdandır ki, taamı pişiren veya karavanayı yıkayan nefere denilse, "Arkadaş, ne yapıyorsun?" O nefer der: "Hükûmet ve devletin angaryasını çekiyorum." Demiyor, "Rızkım için çalışıyorum." Zira bilir ki, o vazife-i asliyesi değil; belki rızkı devlete aittir. Hatta hasta olsa, ağzına lokmayı koymaya kadar devlete aittir.