Ankara’da 1956 da matbaalarda tab edileceği zamanda Hatt-ı Kur’an ile yazılmış olan risaleleri daktilo ile yeni Türkçeye Rahmetli Binbaşı Hayri Bey yazmıştı. Ve cemaat halinde neşriyata yardım edilmişti. Risaleler forma forma basıldıkça Hz. Üstada gönderiliyor ve bu formalar Hz. Üstadımızın huzurunda Risalelerle karşılaştırılıyor, okunuyor, tashih edilip geri gönderiliyor ve böylece tab ve neşriyat yapılıyordu. Lillâhilhamd Ankara ve İstanbul’da neşriyat bu şekilde yapıldı. Yani her forma mutlaka, Isparta veya Emirdağı’na gönderilir.
Hz. Üstad, yanındaki hizmetkarları ile beraber okurlar, mukabele ederler. Hz. Üstad ya dinler veya hatt-ı Kur’an ile olan nüshadan takip eder, tekrar basılan yere iade edilirdi. Bittabi o zaman en büyük mes’ele, Nur mecmualarının neşri idi.
Ve Hz. Üstad o günler için “Şimdi Risale-i Nur’un bayramıdır.” derdi... Sözler tab’a başlayınca, Hz. Üstad “Benim artık vazifem bitti Sözler’i bekliyorum” derdi. Sözler bitince de Mektubatı, Lem’aları, ta Sikke-i Tasdik-i Gaybi ve Şuâlara kadar o mecmuaların herbirisi için “Neşrini bekliyorum, vazifem artık bitti” buyururdu. Ve bu mecmuaların her biri için “On ordu kadar, bu vatana millete faydası var.” diye ehemmiyetini, faydalarını, defalarca her vesileye zikrederdi.
Tarihçe-i Hayatın neşri için “20 mecmua kadar kıymetdardır.” diye beyanda bulundu. Barla hayatının müstakil bir Risale halinde neşrini de bizzat kendileri emretmişlerdir. Mecmualar forma forma okunduğu gibi, ciltlenip geldiğinde de baştan nihayete kadar defalarca okunmuştur.
Yukarıda zikredildiği üzere, Risale-i Nur’un te’liflerinden, ta matbaalarda neşredildiği tarihe kadar bir uzun devrede Risaleler hatt-ı Kur’an ile el yazması halinde çoğaltılırdı. Hz. Üstad, birer birer Risaleleri tashih etmişlerdir. Bu tashihatları hususunda lahikalarda çok yerde beyanları vardır. El yazısı ile olan Risalelerde, bizzat kendi kalemiyle tashihatta bulunduğu bazı kelimeler ve nadiren cümlecikler göze çarpmaktadır.
Hz. Üstad, tashih yaparken başka bir Risale ile karşılaştırmaz, hafızasından yapar. Bazen kendi mübarek kalemiyle tashihat içinde, manayı daha da kuvvetlendirmek için midir, her ne hikmetse, kelimeler ilave etmiştir. Sonraki neşriyatlarda da bu kelimeler, Hz. Üstadın bizzat kendi hattı ile tashihidir diye ve mânayı daha da kuvvetlendiriyor niyetiyle neşredilmiş. Ve ayrıca ilk baskılarda, kelimelerin okunmasında veya terkiblerdeki noksanlarda sonradan düzeltmeler yapılmış. Bu sebepten nüsha farkları çok cüz’i de olsa meydana gelmiş...
Yoksa Nur talebeleri bir kelimeyi kasden değiştirmeyi en büyük ihanet telakki ederler. Ve Nur Talebeliği ile asla kabil-i tevfik olmayan manevi bir sukut bilirler ki, Elhamdülillâh, asla değiştirmek gibi sadakatle kabil-i tevfik olmayan bir şey vâki olmamıştır.
Yukarıda arz ettiğimiz bir ağabeyimizin Fihrist Risalesine bazı kelimeler ilavesiyle mânayı bozduğunu görünce, Hz. Üstad Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram’ın yanında hiddetle : “Titremeli idiniz, ben dahi kalem karıştıramıyorum” diyerek Sünuhat-ı Kur’aniye ve İlham-ı İlahi eseri olan Nurların te’lifindeki tarzın, asla değiştirilmemesi lüzumunu ihtar etmişlerdi.
Fihrist Risalesi, Hz. Üstadımızın tashihi üzere teksirle neşredilmiştir. İbrahim Fakazlı Ağabey naklediyorki: Afyon Hapsinde Rahmetli Ahmed Feyzi Ağabeyin Gençlik Rehberini sadeleştirme tarzındaki niyetini arz ettiğinde, Hz. Üstad, razı olmayıp, “Ancak o zaman benim imzamı değil, kendi imzamı atarsın.” şeklinde manidar bir cevapta bulunmuştur.