Sâniyen : Asa-yı Musa’nın birinci ve ikinci ve üçüncü ve sekizinci hüccet-i imaniyeleriyle beraber, Meyve’nin altıncı ve yedinci meseleleri şimdilik Alman ve Fransız lisaniyle, fakat sıhhatli ve dikkatli tercüme etmeye Medresetüzzzehranın erkânları nasıl münasib görürlerse yapılsın. Yalnız üçüncü hüccet-i imaniye olan “Tabiat” kâfi değil. Başında “Asa-yı Musa’nın bir parçası” diye yazılsın. Bugün İstanbul’a bir kardeşimiz gidiyor, onunla da bu meseleye dair cevab gönderdik.(*)”
Yine aynı yıllarda yazdığı bir mektubunda ise şöyle der :
“...İnşâallah Isparta Hulusîsi kardeşimiz Re’fet’in İstanbul’a gidip dört hüccet-i imaniye ve Meyve’nin iki meselesini ecnebi lisaniyle sıhhatli ve dikkatli tercüme ettirmeye dair çalışacağı, büyük bir fütuhata anahtar olacak inşâallah...
Arabcaya Tercüme Meselesi Hakkında
“Sâniyen : Nur şakirdlerinden Emirdağ’lı Ali’nin eliyle Risale-i Nur’un yirmi kitabından iki kitabını “Asa-yı Musa” ve “Zülfikar” namında ve bu havalide ve adliyelerde fütûhat yapan o iki mecmuayı size gönderip, sizin vasıtanızla Şam heyet-i ulemasına göstermek ve onların tensibiyle birkaç âlim her biri bir kısmını Arabîye tercüme etmek ve orada tab’etmek için gönderdim.
Hem yine bu iki kitabın teksir makinasıyla yazılan iki nüshayı, Hacı Bekir nâmında bir hacı ile hem Şam heyet-i ulemasına gönderdiğimiz gibi, iki nüsha da “Câmi-ül Ezher” ulemasına gönderdiğimiz gibi, iki nüsha da Medine-i Münevvere ulemasına gönderdik. Makine ile olan nüshaların sönük kelimelerine me’haz olmak üzere, elyazısıyla size gönderdiğimiz kitablar güzel okunuyor.
Ben ziyade hasta ve ihtiyarlıktan ziyade zafiyet ve yalnız gurbette bulunduğumdan, kendim o risaleleri Arabîye tercüme etmeye vakit bulamıyorum. O ehemmiyetli vazifeyi, Şam’ın yüksek âlimlerine havale ediyorum. Eğer o muhterem âlimler, aynı Türkçe olarak tab’etmeye taraftar iseler, öylece tab’edilebilir. Fakat tashihine çok dikkat lâzım...
“...Mübareklerin pehlivanı, büyük ruhlu Küçük Ali’nin Zülfikarıyla Mustafa Gül’ün Asa-yı Musa’sı, hem Şam hem Mısır ulemasına gitmiş. Evet Küçük Ali’nin Asa-yı Musa’sını gönderecektim, fakat onun kelimelerinin sıhhatine itimaden tashih etmemiştim. Onun için onun yerine Mustafa Gül’ün ki gitti. Ali’nin Zülfikarı ve Mustafa Gül’ün Asa-yı Musa’sı inşâallah bir zaman arabçaya tercüme edilecek, arabî bir surette oralarda intişar edecekler...
“Sâniyen: Risale-i Nur hacılarla hâriç Âlem-i İslâm’a yayılıyor. Kendi kendini lâyık ellere yetiştiriyor. Şam’a el yazısıyla gönderdiğimiz Asa-yı Musa ve Zülfikar’ı, heyet-i ilmiyye beş gün tetkik etmiş.
Tam takdir etmelerine alâmet olarak demişler : “Biz bunu mecmualar hâlinde kısım kısım tab’edelim. Bunu birden tab’etmeye çok para lâzımdır.Hem bunu şimdi birden Arabîye tercüme etmek uzun zaman lâzım, imkân olmuyor. ” Onun için oradaki eski talebem ve yeni gönderdiğim şakird, kitabı onların elinden kurtarmaya çalışmışlar ki, para kazanmak için tab’etmesinler. O kardeşlerim kendi ellerinde, müştaklara okutturuyorlar. Halbuki ben, tab’etmek için iznim yoktu, şimdi zamanı değil.
Hem Arabîye çevirmek için Mısır ulemasının iştirakiyle ehemmiyetli ve yüksek bir heyet-i ilmiye lâzım. Her neyse, acele edilmiş.(*)”