Şu noktayı da burada arzedelim ki : Merhum Necip Fazıl’ın “sadeleştirme” ismi altında neşrettiği Risale-i Nurların yazı serisi gibi, az zaman sonra merhum Eşref Edib Bey de benzeri bazı yazılar neşretti. Fakat her iki yazıları okuyan kimseler bilirler ki, Eşref Edib Bey’in yazıları daha çok Üstad Hazretlerinin bazı hususî mektubları ve müdafaaları etrafındadır.
Risale makamında olan muazzam Risale-i Nur eserlerinden tercümeler yapmamıştır. Bununla beraber, çok eskiden beri Hz. Üstad’ın bir arkadaşı ve talebesi olduğu için onun üslûb-u beyanına ve tarz-ı ifadesine çok âşinadır. Bundan dolayı Eşref Edib’in yazıları; Hz. Üstad’ın haşmetli, celâlli ve îcazlı, bedi’ üslûbunu aksettirmiyorsa da, mâna ve muradını aktarmada selîs ve vâzıhdır. Buna rağmen Hz. Üstad hususî bir mektubunda : “Ben Eşref Edib’in hatırını kırmamak için, onu o gibi yazılardan men’etmiyordum.[11]” meâlinde bir beyanda bulunmuş ve o yazıları Risale-i Nur’muş gibi kabul etmemiştir.
Tahmin ediyorum artık mesele anlaşılmıştır. Çünkü sergilediğimiz delil ve bürhanlar, hakikatı vuzuha kavuşturmuştur ki : Risale-i Nur’da ne bir tahrif kaziyesi vardır, ne de onu sadeleştirme adı altındaki asrî tahrifata cevazı vardır.
Aslında şu sadeleştirme safsatası, son zamanda meydana atılmış bir tahrif kampanyasıdır. O da yalnız bizim Türkiye’de vâki’ olmaktadır. İslâm Âleminde öyle bir işlem vâki’ olduğuna dair bir tek hâdise bilmiyorum.
Bu meselede olsa olsa eğer hakiki ihtiyaç olsaydı, eserin metni aynen yazılmakla, altında da şerhi veya tefsirini yapmaya belki cevaz olurdu. Bunun dışında olarak, Risale-i Nur’da yapılan her türlü işlemler; tahrifin, tahribin ve bozmanın tâ kendisidir. Kaldı ki, Risale-i Nur’da izah şekli, külliyat içindeki mücmel yerlerin, müfesser diğer yerler ve parçalarla izah edileceği bildirilmiştir.
Medar-ı hayret ve şâyan-ı taaccüb bir tenakuzdur ki: “Risale-i Nurlarda tahrif var” diye iddia edenler veya bunu ortaya atanların etrafında çenber olup alkış tutanlar, bu “sadeleştirme” denilen asrî tahrife tarafdar oluyorlar. Bu da insanı düşündürüyor ve ister istemez bu adamlar hakkında su-i zanna götürüyor.
Acaba Risale-i Nurlarda tahrifin kokusu bile yokken, onu tahrif ile işâaya çalışanların bu muameleleri gizli ve dessas bir elin teşvikiyle gerçekten Nurlara gizlice bir tahrif sokmaya mı çalışıyorlar diye?..
Sadeleştirme meselesini derinlemesine araştırıp hakikatını yazmakta iken, Risale-i Nur’u iyi bildiğini sanan bir kitabcı, tahrif nümunesinin bozuk bir örneğini icat etti.
Bu konuda yürüttüğümüz tahminler boşa çıkmadı. Şöyle ki: Birkaç ay önce siyasî bir gazetede Risale-i Nurların sadeleştirme ameliyesine başlanacağını ilân edenlerin, yine bu gibi adamların gizli işbirliği ve destekleriyle teşebbüse geçeceğini tahmin etmiş ve arkadaşlarıma söylemiştim. Her ne ise..
Şimdi “Tebliğ Yayınevi”nin neşrettiği “Tabiat Risalesi” adındaki çirkin taklidin takdim yazısından bir iki gülünç ve ibretli noktalarını tetkik ediyoruz :
1- Takdim yazısında :
A) Birinci maddede; vahyin hakikatlarının Peygamberler ve müceddidler tarafından insanların seviyesine Allah’ın emriyle indirildiğini yazmakla, Risale-i Nurların da öylesi bir ameliye ile halk diline indirilme zarureti olduğuna...
Bu maddedeki ilmi hakikatlere ters düşen husus şudur: Gerek Peygamberler, gerekse müceddidler, Allah’ın vahiyle yoluyla inzal ettiği hakikatları ümmetlere ve insanlara tebliğ eder veya tavzih ederler.