Evet, böyle bir tashih ve sadeleştirme hakkı ancak müellifine aittir veya müellifin kontrolü ve tasvibi ile mümkündür.
Şimdi düşünüyorum, Hz. Üstadın hizmetinde en uzun müddet kalmış ve Üstad-ı Pâkinin en hususi ve mahrem işlerinde ve hizmetlerinde bulunmuş ve Nurların neşri hususundaki Üstadının tarz ve davranışlarını çok iyi kavramış ve âşina olmuş böylesi bir zât Risale-i Nur’a müdahale etmezken, başkaları nasıl edebilir.
Hem Hz. Üstad 1949’da Afyon hapsinde bulunduğu zaman, Zübeyr Ağabey ve merhum Ceylân hakkında yazdığı şu mektubunda:
“.. Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Evvelâ : İhtiyat ve temkin ve meşveret etmek lâzımdır.
Sâniyen: Zübeyr bana merhum biraderzâdem Abdurrahman yerine ve Ceylân merhum biraderzâdem Fuad bedeline verilmiş diye manevi ihtar aldım. Ben de burada işimi onlara bıraktım...
Görüldüğü gibi Hz. Üstad, Zübeyr ve Ceylân için “manevî ihtar aldım” diyor. Bu manevî ihtar, elbette Haktan gelen bir ilhamdır. Hakkın ilhamı olunca da Allah’ın hususi ihsanı ve has takdiriyledir.
İşte böyle bir zât, acaba hiç mümkün müdür ki; Risale-i Nur’un neşriyatında yaptığı bazı tedafüi ve hususi cevablar mâhiyetindeki broşürlerde, zerre kadar bir tahrif kokusu bulunsun? Yüzbin defa hâşâ!..
Onun nezareti altında Risale-i Nur’dan derlenip neşredilen “Beyanat ve Tenvirler” gibi, “Hizmet Rehberi” gibi broşürler, bu kabil neşriyattandır.
------o0o------
GARİP BİR TENAKUZUN İBRET VERİCİ LEVHASI
Bazı kimseler 1981’lere kadar, Hz. Üstad’ın bizzat tasarrufuyla yapılmış neşriyat şekline şiddetli sadakat ve bağlılık (!) göstermek iddiasında idiler. Onun dışında yapılan bütün şekillere karşı idiler. Yâni Hz. Üstad sağ iken Ankara ve İstanbul’da yeni yazılarla neşredilmiş kitabların muhtevasında, risale ve mektublar adedi ve sâire gibi...Meselâ, o zaman tab’edilmiş bir “Gençlik Rehberi” muhteviyatı şekline veya o zaman Nur mecmualarının âhirine konulan bazı takriz mektublarının aynen konulmasına dair pek çok titizlik göstermek iddiasında idiler...
Ve o şeklin dışında ne eksiklik, ne de fazlalık yapılamayacağı hususunda sadakatkârlıklarını gösterme tavrı içerisinde idiler.
Lâkin az zaman sonra, kendileri neşir işine başlar başlamaz birden bire bir fikir inkılabına uğradılar. Değil Hz. Üstad’ın tanzimine karşı sadakat ve vefâdarlık, tam tersine onun neşriyattaki tanzimini de bozarak ve onun çok hikmetli tasarruflarını da aşarak meydana atıldılar ve neşriyata başladılar.Cây-ı dikkat bir nokta... Fazla üzerinde durmuyorum.