Bu vak’anın şahidleri ve râvilerinden hala hayatta olanlar vardır. Ayrıca o zâtın üzerinde tasarruf edip sadeleştirdiği “Muhakemat” nüshasının bir iki fasikülü bizdedir.
İşte bu vak’a ile ve Üstad Hazretlerinin biraz yukarıdaki mektubu ile tebeyyün eden gerçek; onun hayatının son senelerinde mezkûr izin ve selâhiyetleri iptal ettiğidir.
Hal böyle iken, onun vefatından sonra herhangi bir tasarruf ile düzeltmelere veya sadeleştirme gibi keyfî teşebbüslere niyet etmenin veya ona kalkışmanın çok büyük bir vebal ve pek azîm bir hata olacağı muhakkaktır. Çünkü Hz. Müellif mâdem hayatta değildir ve mâdem kendi zamanında sadeleştirme denilen yozlaştırma ve bozma hareketini tasvib etmemiştir ve öyle teşebbüslerde bulunanları, talebeleri vasıtasıyla durdurmuştur. O halde o kapı kesinlikle kapalıdır.
Kaldı ki, ortaya atılan herhangi bir meselenin halli veya Risale-i Nur mesleğini ilgilendiren bir mevzuun vuzuha kavuşturulması için; risalelerden o mesele ve o mevzu hakkındaki parçaları bulup yanyana getirerek broşürler ve kitapçıklar yapılmasına dair izinlerin kaldırılmış olduğuna, herhangi bir işaret ve vakıa görülmemektedir.
Öyleyse, bazı âdi heves ve niyetle, süflî şeylere Nurları âlet yapmamak şartıyla, o gibi broşürlerin neşrinde bir mâni’ yoktur ve her zamanda geçerlidir.
Üstad Hazretleri kendi eski eserlerinden “Divan-ı Harbi Örfî” ve “Münazarat” kitablarını en son şekliyle 1959’larda yeni yazıyla matbuat âleminde umuma karşı neşrettiği zaman; 1952’de ”Münazarat”a ilâve ettiği hâşiyelerden bir ikisini, sarih olarak bazı lâstikli kanunlar karşısında mes’uliyeti mûcib olmaması için çıkarttı. Fakat asıllarda bâki kaldı. Bu tasarruf Hz. Üstad’dan geldiği kat’î olduğu halde, şu son senelerde onu güya –bin kere hâşâ- bir tahrif nümunesi imiş gibi işâaya çalışmışlar. Halbuki o hâşiye iptal edilmemiş; asıllarda ve teksir neşriyatta vardır.
Şu meselemiz münasebetiyle başımdan geçmiş ibret verici bir hikâyeyi burada nakletmeden geçemiyeceğim. Şöyle ki:
1969’da Arabî Mesnevî’yi tab’etmek için teşebbüse geçtiğimizde; aslen Arabça olan Mesnevî’nin içinde geçen bazı Türkçe kelimelerin Arabçaya tercümesi lâzımdır, çünkî bu kitab Arabçadır ve Arabların içinde neşredilecektir, diye merhum Zübeyr Ağabeye mektubla bildirdim. Bu hususta Zübeyr Ağabeyden gelen mektub aynen şöyledir: (Devam edecek…)