Hz. Üstad Bediüzzaman'ın daha önce bahis konusu yaptığımız bir kurtuluş reçetesi var. Kebâiri terk, ferâiz ifa, bilhassa beş vakit namazı hûşu ile eda, Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ ve namazların sonundaki tesbîhâta devam etmektir. İlk iki esası daha önce açıkladık. Bugün de Sünnet-i Seniyye’ye ittibâ esası üzerinde duracağız. İnşâllah.
On birinci Lem’a da şu izahât var. Birinci Nükte: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş. (Mealen) Fesad-ı Ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük ederse (sımsıkı sarılırsa) yüz şehidin ecrini ve sevabını kazanabilir.
Evet! Sünnet-i seniyyeye ittiba etmek mutlaka (her zaman) kıymettardır. Hususen bid’aların istilası zamanında (sünnete zıt uygulamaların yaygın hale geldiği dönemlerde) Sünnet-i Seniyye’ye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır. Bilhassa fesadı ümmet zamanında (yani bu zamanda) Sünnet-i Seniyye’nin küçük bir âdabına murât etmek. (uymak) Ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. (hissettiriyor, gerekli kılıyor.)
Doğrudan doğruya Sünnet-i Seniyye’ye ittiba etmek Rasûl-i Ekrem’i (A.S.M) hatıra getiriyor. O ihtardan o hatıra bir huzuru ilahi hatırasına inkılap eder. (Bu zamanda sünnete uygun hareket etme hassasiyeti çok zayıfladığında sünnete ittiba iradesini ortaya koyabilmek ileri derecede bir himmet ve gayreti iktiza ediyor. Bu seviyede bir himmet ve gayret ise fevkalade sağlam bir imanı ve üst düzeyde bir takvayı gerekli kılıyor.
Böyle bir iman ve takva dahi devamlı suretle hakiki (asıl) hüküm koyucu olan Cenabı Hakkı düşünmek temeli üzerine yükselebiliyor.) Hatta en küçük bir muamelede, hatta yemek, içmek ve yatmak adabında Sünnet-i Seniyye’ye murât ettiği (uyduğu) dakikada o adi muamele ve fıtrî amel (En sıradan davranışlar ve fıtrî ihtiyaçların karşılanmasına yönelik tabii davranışlar dahi) sevablı bir ibadet ve şer’i bir hareket olur.
İbadet hükmüne geçer çünkü o adi hareketiyle Rasûl-i Ekrem’e (A.S.M) ittibaı (O’nu (A.S.M) örnek alarak davranışlarını ona göre tanzim etmeyi düşünür) ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. (Allah'ın insanlara gönderdiği hak dine uymanın bir gereği olarak o tabii davranışı yapmış oluyor) ve şeriatın sahibi (hüküm koyma merceğinin) O olduğunu düşünüyor. Ondan Şarii Hakiki olan (asıl şeriat vaz’ edici) olan Cenâb-ı Hakk’a kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır. (Kendini Hak Teâla’nın huzurunda kabul eder. (Devamı yarın...)