Süreyya SALTIK

Süreyya SALTIK


RAHMET PEYGAMBERİ (4)

02 Mayıs 2017 - 00:02

Bir gün Mina mevkiinde bir sahabe grubu, ortaya çıkan bir yılanı öldürmeye teşebbüs etmişler, ama yılan kaçıp kurtulmuştu. Bu hadiseye şahit olan Allah’ın Elçisi (A.S.M) “O sizin, siz de onun zararından kurtuldunuz.” buyurarak sahabesinin yılanı öldürme girişimlerinden hoşnut olmadıklarını bu şekilde ifade buyurmuşlardır. Demek oluyor ki Allah Rasûlü'nün rahmet ve merhameti yılanlara varıncaya kadar bütün hayvanatı da kapsamı içine alıyor. Bu hususta çok sayıda başka örnekler de var.
Hatta Allah Rasulü (A.S.M) kafir ve münafıklar için de -dünya hayatı itibariyle- rahmet kaynağı olmuştur. Şöyle ki: Allah’u Teala Habib-i edibinin duası ve istirhamı hürmetine geçmiş kavimlerde olduğu gibi kafirleri umumi helaket ve felaketlere uğratmamış, bu sayede kısmen de olsa dünyanın zevk ve lezzetlerinden faydalanmaya devam edebilmişlerdir. Nitekim Ayet-i Kerimede “Sen onların arasında oldukça Allah onlara azap edecek değildir.” buyurarak onlara bir nevi garanti bile vermiştir.
Münafıklar da o rahmet timsalinden hissesiz kalmışlardır. Nitekim Allah Elçisi (A.S.M) onları bildiği halde gerçek kimliklerini deşifre etmemiş, böylece onlar da Müslümanların arasında onların faydalandığı imkanlardan faydalanmaya devam etmişler, Müslümanların arasında yaşadıkları için lezzetleri mahveden mutlak küfürden kurtulmuşlar. Ahiret olabilir düşüncesiyle nimetlerin lezzetiyle telezzüz etmeye yol bulabilmişlerdir. Özetle Allah'ın Elçisi bütün varlıklar için bir şekilde tam bir müjde, teselli ve rahmet kaynağı olmuştur.
Mucizat-ı Ahmediye’den bir bölümle mevzuya noktalayalım. Dördüncü Reşha: “Bak! Öyle bir ziyayı hakikat neşreder (öyle bir hakikat nuru ve ışığı yayar) ki o zatın nurani daireyi hakikat irşadından hariç bir surette kainata baksan (O Rasulü zişanın getirip sunduğu nurlu hakikat dairesinin dışında kalarak hayata ve hadiselere baksan) elbette kainatın şeklini bir matemhane-i umumi hükmünde (kainatı, bütün mevcudatın, bahusus canlı varlıkların, özellikle de akıl ve şuur sahibi insan ve cin tarifelerinin ölüp ölüp giderek kendilerinden ayrılanların peşinden ağladıkları umumi bir yas tutma yeri şeklinde) ve mevcudatı birbirine ecnebi (yabancı) belki düşman, camidatı (cansız varlıkları) dehşetli cenazeler ve bütün zevilhayatı (hayat sahibi varlıkları) zeval ve firakın (kaybolup gitmelerinin ve ayrılıkların) sillesi ile ağlayan yetimler hükmünde görürsün.
Şimdi bak! O zatın neşrettiği nur ile o matemhane-i umumi şevk ve cezbe içinde bir zikirhaneye (her şeyin Halık-ı Zülcelallerini zikrettiği bir zikirhaneye) inkilab etti. (dönüştü) O ecnebi düşman mevcudat, bir dost ve kardeş şekline girdi. O camidat-ı meyyite-i samite (Hiçbir şey duymayan işitmeyen tam bir ölü görüntüsü arz eden camit nesneler) birer munis memur (kendilerine verilen fıtri görevlerini tam bir itaat ve yumuşak başlılıkla yerine getiren birer memur) birer musahhar (emridileni yapan ve yapmaya hazır vaziyette bekleyen itaatkar hizmetçi) vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekva edici kimsesiz yetimler birer tesbih içinde zakir ve vazife paydosundan şakir suretine girdi. (Her varlığı ya zikreden veya vazifesini tamamlamaktan dolayı şükreden varlıklar olarak görür.) Selam ve dua ile…

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum