Namazın muhafaza etme yolunun adımları üzerinde duruyorduk. Buna devam ediyoruz. Bir kere düşünelim. Çok da hak etmediğimiz halde şahsen çok şeylere sahip olmak istiyoruz. Sahip olduğumuz şeylerin de çok güzel ve kusursuz olmasını arzu ediyoruz. Hediye alıp verirken hediyenin olabildiğince güzel ve mükemmel olmasına dikkat ediyoruz. Kusur olsa bunu hakaret kabul ediyoruz. Öyle de Cenabı Hak her anı her biri mükemmel birer sanat harikası olan nimet meyvelerini üzerimize yağmur gibi yağdırıyor. Yediğimiz içtiğimiz şeylere dikkat edelim. Hepsi de her yönüyle mükemmel, hem sanat boyutu itibariyle gözümüze ruhumuza hitap ediyor. Gözümüzü gönlümüzü okşuyor, hem de kuvve-i zaikamızı (tat alma duygumuzu) keyiflendiriyor. Böyle iken bizim de Cenabı Hakka olan şükranımızın bir ifadesi olan namazı, O’nun hoşuna gidecek bir keyfiyet üzere düzgün ve düzenli olarak eda etmeniz gerekmez mi?
Namazlarımızı her kusurdan münezzeh ve kemal sıfatlarıyla muttasıf olan Hak Teâlâya takdim ettiğiniz hediyeler olarak düşünelim. Ona göre olabildiğince düzgün, düzenli ve hoşa gidecek vecihle namazlarımızı eda etmek gayesinin takipçisi olalım. Namazda zihni işgal, kalbi meşgul edecek bütün sebepleri olabildiğince gidermeli. Mesela ortada yemek sofrası varken namaza durmak doğru görülmemiştir. Nitekim İmamı Gazali şöyle der: “Yemek düşüncesiyle namaz kılmaktansa, namaz düşüncesiyle yemek yemek daha iyidir.” Tabii namaz vakti genişse bu böyledir. Yoksa her halükarda namazın vakti içinde kılınması esastır.
Namaza başlarken ve besmeleyi okurken kalben şöyle niyaz edebiliriz: “Ya Rabbi! Herkese her şeyi veren sensin. Senin vereceğin her şeye muhtacız. Namaza kâim olabilmek, senin sayısız nimetlerinin içtimaıyla (bir araya gelmesiyle) mümkün ve müyesser olmuştur. Ya Rabbi! İş bu namazımızı razı olacağın vecihle eda etmeye muvaffak kılmakla bize olan nimetini tamamla. Zira sen nimetin tamamlamayı seversin.
Bu ve benzeri niyaz duyguları içinde namaza başlamalı ve namazda namaz dışı hiçbir düşüncenin namazdan daha önemli olmadığını, hatta namazda aykırı düşüncelere geçit vermenin elmas verip bakır almak gibi son derece akıl dışı bir tercih ve alışveriş olacağını daima hatırımızı da hazır bulundurarak namaza devam etmeli. Nihayet namaza dair bütün malumatımızı namaza uyarlamaya çalışaraktan namazı tamamlamalıyız.
Diğer bir husus; hiç olmazsa namaz sure ve duaların anlamlarını kavramaya çalışalım. Surelerin manalarına uygun dualar oluşturarak, bu duaları Allah'a en yakın olduğumuz secde halinde Rahman-ı Rahime arz edelim.
Mesela Fil suresinde Allahu Teala, Ebrehe'nin ordusunu nasıl mucizevi bir yol ve yöntemle helak ederek Mukaddes Mabedi Kabe-i Şerifini koruduğunu haber veriyor. Buna göre secdede mesela: “Ya Rabbi! Ebrehe'nin ordusunu görünmez ordularınla helak ettiğin gibi, bizim görünür görünmez düşmanlarımızı da bertaraf eyle. Bizi, ülkemizi ve tüm müslümanları görünür görünmez düşmanların her nevi tuzak ve oyunlarından koru.” diye dua edebiliriz.
Maun suresinde, gafletle namaz kılanlar tenkit ediliyor. Bu sureyi şerifi okuduğumuz rekâtın secdesinde mesela şöyle dua edebiliriz. “Ya Rabbi! Bizi huzur ve huşu içinde namaz kılmaya muvaffak et namazımızı ve ibadetimizi kabulene karin olacak vech üzere eda etmeyi bizlere nasip eyle.”
Fatiha suresini kıraat ettiğimizde Allahu Teâlâ'dan isteyebileceğimiz şeylerin en üstün ve değerli olanlarını istemiş oluyoruz. Öyle ki Fatiha’da istediğimiz şeylerin üstünde ve ötesinde asla daha büyük bir nimet yok. Allah'a en yakın seçilmiş kullarının yollarına hidayet olunup o yolda sabit kadem olunmanın ötesinde bir bahtiyarlık olabilir mi? İşte buna bağlı olarak secdelerde şöyle dua edebiliriz: “Ya Rabbi! Fatiha suresi ile istettiğin şeyleri is’af etmekle (yerine getirmekle) üzerinizdeki nimetini tamamla. Zira sen nimetini tamamlamayı seversin. Senin nimetin de elbette istettiğin şeyleri ihsan etmekle tamamlanmış olur.” (Devam edecek...)