Ali İmran suresi 133. ve 134. ayet-i kerimelerin de mealen şöyle buyurulur: “Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan cenneti kazanmaya koşun ki, o (cennet) müttâkiler için hazırlanmıştır.Omüttakiler ki genişlik halinde de darlık halinde de Allah(c.c) yolunda harcama yapmaya devam ederler.Öfkelerini yutarlar, insanların bazı hata, kusur ve yanlışlarını anlayışla karşılayıp olabildiğince affetme yolunu tutarlar.” Çünkü onlar hayata, olaylara ve oluşumlara hikmet penceresinden bakarlar.Kul zulmeder, fakat kader daima adalet eder, gerçeğini bütün olay ve oluşumlara uyarlamayı düstur ittihaz ederler. Dolayısıyla yanlış yapanların, haksızlık edenlerin hemen üzerine yürümek yerine, önce kendilerine yönelirler.Acaba nerede yanlış yaptım, kime ne haksızlık ettim de bu haksız muameleye maruz kaldım, diye düşünürler.Maruz kaldıkları haksızlıktan geçmişlerini sorgulamaya bir vesile olarak algılayıp değerlendirirler.Zamanın yaygın,sığ yaklaşımlarını ve yüzeysel algılama biçimlerine kendilerini mahkûm etmezler. Bilakis Kuran-ı Kerim'in “Affedin, affedilmek istemezmisiniz? Keza iyiler için Allah'ın nezdindeki mükafat daha hayırlıdır.”misüllü fermanlarını esas alırlar. Allah Resulünün(s.a.v) “Asıl pehlivan güreşte hasmını yenen değil, öfkelendiğinde öfkesine tabi olmayıp affetme yoluna girmeyi tercih edebilendir.” tavsiyesini ölçü alırlar. Keza İslam’ın ve Kur'an'ın ruhunu çok iyi kavramış olan selef büyüklerinin tavır-ı hakîmanelerini örnek alırlar. Onlar ki onların ileri gelenlerinden biri olan İbrahim Ethem(r.a), tanımadığından dolayı sopayla başına yaralayan bir zabitin sonradan özür dilemesi üzerine cevaben diyor ki:“Benden özür dilemene gerek yok. Bilakis sen benim teşekkürümü lütfen kabul et. Zira sen benim başımı yaraladın, bende sabredip inşallah çok sevap ve mükâfat kazandım.Bu kazanca da sen vesile oldun. Onun için bana teşekkür, sana da benim teşekkürümü kabul etmek vazifesini terettüp eder.
Nihayet Üstad-ı Muazzez'in şu izahatını devamlı kulaklarında çınlatırlar: “Bir kimse sana karşı bir haksızlık yapıp da canını yaktığında bütün suçu yanlış yapana yükleme.Önce kader-i ilahinin hissesini ayır.Yani o yanlış hareket, olmuş bitmiş bir hadise olduğu için kaderde olduğundan dolayı haksız davranışını sergilenmiş olduğunu düşün.Sonra nefis ve şeytanından hissesini bir tarafa koy.Yani nefis ve şeytanın zorlaması karşısında o kardeşinin yenik düştüğünü, bu yüzden belki de pişmanlık içinde olduğunu düşün.Daha sonra kendine dön bak. Belki senin bir yanlışın o kardeşinin bahis konusu haksızlığına davetiye çıkarmış olabilir. Onu da ayır.Geri kalan küçük bir hisseden dolayı bu kardeşine düşman olup düşmanca karşılık vermek yerine acayip merhamet etme yolunu tut.Şu Ayet-i Celilenin verdiği ölçüye göre hareket etmek gerekir:“Affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” Buna göre haksızlık eden kardeşi affetmeli, bununla beraber yanlışını kendisine zarar vermemesi adına onu uyarılmalıdır.
Selam ve dua ile